top of page

Arama Sonuçları

"" için 149 öge bulundu

  • Bipolar Bozukluk ile Baş Eden Sevdiğinize Nasıl Yardımcı Olursunuz?

    Bipolar bozukluk, depresyon gibi duygu durum bozuklukları birçok kişiyi etkilemektedir. Bu rahatsızlıklardan mustarip olan kişilerin sevdikleri, arkadaşları ve aileleri çeşitli yollarla bu durumlardan etkilenebilmektedir. Eğer sevdiğiniz biri bu tipte bir duruma sahipse zaman zaman çaresiz, bunalmış, kafası karışık, incinmiş, kızgın veya öfkeli hissediyor olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki sevdiğinizi daha iyi hale getiremezsiniz, sadece ona daha iyi olması için destek olabilirsiniz. Onun yanında olmak ve destek olmak sizin yapabilecekleriniz arasındadır ancak onun zihnine girip daha farklı düşünmesini veya hissetmesini sağlayamazsınız. Dolayısıyla iletişimde doğrudan ve açık olmanız da önem taşır. Neler Yapabilirim? Sevdiğinize değişmesini, bu halden çıkmasını söylemeyin. Kendisine gelip bu halden kurtulmasını istemek uygun düşmez. Bunu yapmak biraz da şeker hastası birisine artık iyileş demek gibidir. Bu durumdan şeker hastası da memnun olmayabilir ama bir anda iyileşmesi mümkün değildir, uzman yardımına ihtiyacı vardır. Sevdiğinizin durumu hakkında güvenilir kaynaklardan bilgi edinmeye çalışın. Bipolar olmak üzerine yazılmış kitapları okuyabilir veya bir uzmana danışabilirsiniz. Rahatsızlığın seyri üstüne araştırma yapabilirsiniz. Kendi başınıza tek destek veren olmaktan kaçının. Sevdiğinizin sorunlarını ve karşılaştığı problemleri tek başınıza çözmeye çalışmayın. Hem uzmandan yardım alması için sevdiğinizi destekleyin hem sevdiğinizin diğer yakınlarıyla da iletişime geçin. Destek ağı oluşturmaya yönelik adımlar atın. Sabırlı ve umutlu kalmaya çalışın. Sevdiğinizin bir sabah uyanıp her şeyinin değişmiş olmasını beklemeyin. Bu süreçte onun yanında olun ve zaman zaman geriye dönüşler olabileceğini, yavaşlamalar olabileceğini unutmayın. Bu kazanılması gereken bir yarış değil; kimse yola çıkarken uzun olmasını ummaz ancak tedavi süreci uzun ve zorlu olabilir. Kendi kaynaklarınızı tüketmemeye özen gösterin. Unutmayın ki siz kendinize yardımcı olamayacak olursanız sevdiklerinize de yardımcı olamazsınız. Çok sevdiğim bir hocamın beş sene önce verdiği ve zihnime kazınan bir örneği vardır, uçaklardaki oksijen maskelerini düşünün. Önce kendinize sonra da başkalarına yardım etmeniz söylenir. Siz kendinize oksijen sağlamazsanız tükenip yardım edemez hale gelebilirsiniz. Manik dönemlerde zorlanmanız olasıdır. Bu dönemde bipolar bozukluğa sahip kişiler büyük değişiklikler yapmaya niyetlenebilir, çok para harcamaya yönelebilir veya tehlikeli olabilecek başka şeyler yapmaya kalkışabilir. Bu dönemlerde kişiler daha dürtüsel ve kontrolsüz bir karaktere bürünebilirler. Sevdiklerinizin kendisine zarar vermesinin önüne geçmek için elinizden geleni yapın. Unutmayın ki siz onun fikrini değiştirmeye çalışırken o da büyük olasılıkla her şeyin kontrol altında olduğunu iddia edecektir. Bu noktada diğer yakınlarının da yardımına ve uzman yardımına başvurabilirsiniz. İntihara dair bir belirti görüyor veya şüpheleniyorsanız bunu da ciddiye alın. Dikkat çekmek için intihar etmekten bahsediyor diye düşünmeyin. Kendinize İyi Bakın. Kaynaklar: Basco, M. R. (2015). The bipolar workbook: Tools for controlling your mood swings. Guilford Publications. Fast, J. A., & Preston, J. (2012). Loving someone with bipolar disorder: Understanding and helping your partner. New Harbinger Publications. Mondimore, F. M. (2014). Bipolar disorder: A guide for patients and families. JHU Press. #Bipolar #BipolarBozukluk #İzmir #PsikolojikBozukluklar #Psikoloji #Psikoterapi #Psikolog #Mania #Manik #Depresyon #DuyguDüzenleme #DuyguDurumBozuklukları #FuatCanÇalışkan #Nasıl #NelerYapılır #NeYapmalıyım #NeYapmalı #NeYapayım #Yardım #Destek #DenizAlbayrakKaymak #SosyalHayat #Sağlık #İntihar #Sevdiklerimiz #BilişselDavranışçıTerapi #BilişselVaroluşTerapisi #KabulveKararlılıkTerapisi

  • Sevdiğiniz Biri Depresyondayken Neler Yapabilirsiniz?

    Değer verdiğiniz biri depresyondaysa eğer onun içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmayabilir ve ona yardım etmeye çalışıyor olabilirsiniz. Ancak bazı üstünde durulması ve düşünülmesi gereken durumlar vardır. Depresyondaki bir birey sizin yardım çabalarınızı çok farklı okuyabilir ve yaptıklarınızı farklı bir açıdan görebilir. Bunların sonucunda da sevdiğiniz kişiye yardımcı olmaya çalışırken ona istemeden de olsa zarar verebilir, kaş yapmak isterken göz çıkarabilirsiniz. Bu durumun en temel nedenlerinden biri aslında depresyonun kökeninde yatıyor. Depresyonda olan kişiler kendilerine, dünyaya ve geleceğe karşı olumsuz yargı ve düşüncelere kendilerini boğmaktadırlar. Bu düşünceler zaman zaman o kadar doğallaşmış ve otomatikleşmiştir ki kişiler bu düşüncelerin gerçekçiliğini sorgulama zahmetine girmezler, girdiklerinde de gayet gerçekçi olduğunu hissettiklerini söylerler. Buradan yola çıkarak şunu iddia edebiliriz ki depresyondaki kişiler sizin yaptıklarınızı bu düşünceler eşliğinde yorumlayabileceği için olanları negatif görüp kendilerine daha fazla mutsuzluk yaşatabilirler. Peki Ben Ona Yardım Etmek İçin Ne Yapabilirim? Öncelikle ona ulaşılabilir olun. Ulaşılabilir olduğunuzu da hatırlatın. Onun mutsuz olduğunu gördüğünüzü ve yardımcı olmayı umut ettiğinizi açıkça belirtin. Ancak onu zorlamak istemediğinizi, o isteyince konuşmaya hazır olduğunuzu da vurgulayın. Kendisine yüklendiği ve kendisi ile ilgili olumsuz düşünceleri olduğundan sizin yardımınıza cevap vermediği için kendisine kızabilir, kendine öfke yaşatabilir. Dolayısıyla uygun bir mesafede kalmaya devam etmek yerinde olacaktır. Onu sıkıştırmayın. Ancak sizinle birkaç gün iletişime geçmezse kendinizi hatırlatan bir mesaj atmanız yerinde olacaktır. Eğer sevdiğinizin depresyonu ciddi durumda ise intihar hakkında bilgilenmeniz önem taşımaktadır. İntihar habercisi olabilecek sinyallerle ilgili araştırma yapıp bu işaretlere dikkat edin. Onun ani değişikliklerinin de gözlemcisi olun. Bunları fark ettiğinizi ilan etmenize gerek yok ancak siz bunları gözlemliyor olun. Ani bir iyilik hali, planlar yapmaya başlaması, aktifleşip farklı işlerle ilgilenmesi gibi farklı durumlar intihar ihtimalinin habercileri olabilir. Sevdiğiniz sizinle intihar düşüncelerini paylaşmak istemiyor olabilir ama bununla ilintili bir tehdit gördüğünüzde sürekli onun yakınlarında olanlarla iletişime geçmeyi ve bir uzmandan yardım almayı düşünebilirsiniz. İntihar hakkında konuşmak risk arttıran bir durum değildir. Uzmanla konuşması için onu teşvik edin. Sevdiğinizle olabildiğince net konuşun. Onu sıkboğaz etmemek için ne sıklıkla sana ulaşmamı tercih edersin diye sorabilirsiniz. Onunla iletişiminizin daha çok farkında olun. Onunla konuşmalarınızda hangi cümlelerden hoşlanmadığını fark etmeye özen gösterin. Belki sorulardan da bunalıyor olabilir. Karşınızdaki kişinin birçok alanda zorluk yaşama ihtimalini hatırlatın kendinize. Depresyonla alakalı olarak uyku düzeni bozulmuş olabilir, mutsuz olma hali sevdikleriyle ilişkisini germiş olabilir, onlarla çok sık kavga ediyor olabilir. Kendisini yalnız hissetmekten kurtaramıyor olabilir. İlaç kullanıyorsa hissizlik hali ve uyuşmuşluk hali deneyimliyor ve hayattan çok daha kopuk hissediyor olabilir. Her şeyden de önemlisi sabırlı olmak sanırım. Sabırlı olmak ihmal edilebilen bir durum. Zaman zaman kişiler kendilerine kızarlar depresyondaki yakınlarına yardım edemediklerini düşündüklerinde. Bunun ardından da bu öfkeyi depresyondaki yakınlarına yöneltebilirler. Bu da hem ilişkileri için hem depresyondaki kişi için hoş olmaz. Ona yardım edemiyor olduğunuzu düşünseniz de kendinize yüklenmeyin. Onun bu süreci atlatmasında destek olduğunuzu unutmayın. Siz yardımcı olmak için oradasınız, onun bu halini çözmek için değil. Kaynaklar: Beck, A. T., & Alford, B. A. (2009). Depression: Causes and treatment. University of Pennsylvania Press. Harris, R. (2008). The happiness trap: how to stop struggling and start living. Trumpeter, Boston. Noonan, S. J., Petersen, T. J., Alpert, J. E., & Nierenberg, A. A. (2016). When Someone You Know Has Depression: Words to Say and Things to Do. JHU Press. #Depresyon #Mutsuzluk #İzmir #Psikoloji #Psikoterapi #Psikolog #PsikolojikBozukluklar #Yardım #Sevdiklerimiz #Nasıl #Destek #İlişki #SosyalHayat #SabırlıOlmak #İntihar #İntiharRiski #Kendi #Gelecek #Dünya #KognitifTriad #Kog #BilişselDavranışçıTerapi #BilişselVaroluşTerapisi #KabulveKararlılıkTerapisi #Öneriler #Sorumluluk #Risk #Dinlemek #NeYapmalıyım #NelerYapılır #Bilişsel #FuatCanÇalışkan #Uzman

  • Down Sendromu Nedir? 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü

    21 Mart Dünya Down Sendromu Günü’nüz kutlu olsun. Bugün down sendromu hakkında farkındalığı arttırmak ve doğru bilinen yanlışları düzeltmek için planlanmış özel bir gündür. Down sendromu hakkında fikir sahibi olmayan veya yanlış bilgiye sahip olan insanlar bu kişileri ötekileştirebiliyor ancak bunun önüne geçmek hepimizin elinde. Bu sendrom ile ilgili bilgi paylaşımı ve aktarımı yaparak down sendromlu bireylere yardım edebilir, onlara katkı sağlayabilirsiniz. Down Sendromu Nedir? Her şeyden önce down sendromu hastalık değil genetik bir farklılıktır. Bunu bilmek önemlidir. Bedenimiz hücrelerden oluşmaktadır. Tipik her bireyin hücrelerinde 46 kromozom bulunmaktadır. Bu kromozomlardaki DNA denen yapı bizlerin özelliklerini belirlemekte olan genetik kodu taşımaktadır. Down sendromu ise bu kromozomların 46 yerine 47 tane olduğu durumlarda gözlenmektedir. Down sendromunun nasıl olduğu bilinmesine rağmen neden olduğu hala tam olarak bilinmemektedir. Embriyo oluşumu sırasında çeşitli sebeplerden dolayı oluştuğu bilinmektedir. Kimsenin suçu olmamakla birlikte tedavisi yoktur. 700 ila 900 bebekte bir olduğu gözlenmektedir. Down sendromlu bireylerin bazı ortak özellikleri bulunmaktadır. Bunlar; bazı fiziksel özellikler, bazı gelişimsel zorluklar ve sağlık problemleri ve zeka seviyesindeki bazı farklılıklardır. Down sendromunu tespit etmek amacıyla doğum öncesi testler yapılabilmektedir. Doğum sonrası kan testi ile de tespit edilebilmektedir. Zeka seviyesindeki farklılıklar genelde orta düzeyde zeka geriliği ile kendisini göstermektedir, ender olarak ileri zeka geriliği de gözlemlenebilmektedir. Fiziksel değişiklikler bireyden bireye farklı olabilmekle birlikte küçük çene, çekik gözler sıklıkla karşılaşılan özelliklerdendir. Down sendromlu bireyler dil gelişiminde de zorluk çekebilmektedirler. Bazı down sendromlu bireyler akıcı konuşamadığı için dil ve konuşma terapistiyle çalışmak durumunda kalabilir. Çoğu zaman bu konuşma güçlüğü insanlar tarafından yanlış yorumlanabilmektedir. Down sendromlu bireyler konuşmada güçlük yaşasalar dahi anlamakta güçlük yaşamayabilirler. Sosyal hayatlarında ve yaşamlarının çeşitli evrelerinde ayrımcılığa uğramakla birlikte toplumdan ayrıştırılmış yaşamaları down sendromlu bireyler için sorun olabilmektedir. Down sendromlu bireyler de herkes gibi sevdikleri bir işe, sosyalleşmeye, sevdikleriyle vakit geçirmeye ve yakınlık kurmaya ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla onların özel bakım altında toplumdan ayrıştırılmaları onların yararına olmamaktadır. Bu konuda ülkemizde bütünleştirici çalışmalar gelişmemiş haldedir. Halen kaynaştırma sürecinde bile aksaklıklar yaşanmaktadır. Küresel bağlamda önemi artan bu bütünleştirme kavramının ülkemizde de hızla önemsenmesini ve buna yönelik düzenlemeler yapılmasını çoğu insan gibi ben de umut ediyorum. Down sendromlu bireylerin karşılaştığı ayrımcılıklardan biri de ötekileştirmedir. Ötekileştiren insanlar down sendromlular diye bir etiket oluşturup bütün down sendromluların aynı olduğunu varsayarak hareket ederler. Bu da her birey gibi down sendromlu her bireyin de eşsiz bir birey olduğu gerçeğini göz ardı etmekten başka bir şey değildir. Bazı down sendromlular matematikten hiç hoşlanmaz, bazıları da tarihten. Bazıları çok iyi bir aşçıdır, bazıları ise kitap okumayı çok sever. Bize bu noktada sorumluluk almanın hoş olacağını düşünüyorum. Farklılıklar ve önyargısız yaklaşım ile ilgili herkesi sorumluluk almaya davet ediyorum (sadece bu konuda değil, her alanda her bireye karşı tabii). Basmakalıp düşünce ve önyargıların tekrarlanmasının önüne geçin, kullandığınız dile dikkat edin. Kendinize iyi bakın. Kaynaklar: Cohen, W. I., Nadel, L., & Madnick, M. E. (Eds.). (2003). Down syndrome: Visions for the 21st century. John Wiley & Sons. McGuire, D. E., & Chicoine, B. (2006). Mental wellness in adults with Down syndrome: A guide to emotional and behavioral strengths and challenges. Woodbine House. Newton, R., & Downs Syndrome Association. (2011). The Down's Syndrome Handbook: The Practical Handbook for Parents and Carers. Random House. Selikowitz, M. (2008). Down Syndrome. The Facts. #Eğitim #Öneriler #Farklılıklar #Anlamak #izmir #İzmir #Psikoloji #Psikoterapi #Psikolog #Çocuk #FuatCanÇalışkan #KabulveKararlılıkTerapisi #Mindfulness #Sorumluluk #BilişselDavranışçıTerapi #BilişselVaroluşTerapisi #BilinçliFarkındalık #Uzman #Öneri #DownSendromu #DownSyndrome #21Mart #DünyaDownSendromuGünü #Ötekileştirmek #Genetik #Etmenler #Sağlık #Kromozom #DownSendromuNedir #Bebek #Embriyo #DilGelişimi #ZekaGeriliği #GelişimselZorluklar #KonuşmaGüçlüğü #SosyalHayat #Bütünleştirme #Kaynaştırma #Ayrıştırma #Etiket #Ayrımcılık #Önyargı #FarkındaOlmak #DownSendromuBelirtileri #DownSendromuNasılAnlaşılır

  • 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 102. Yıldönümü

    Çanakkale Zaferi'nin 102. Yılında Şehitlerimizi Saygıyla Anıyoruz. #Çanakkale #Zaferi #102Yıldönümü #18Mart

  • TEOG Sınavına Çeyrek Kala Yapılması Gerekenler

    TEOG Sınavı eğitim sistemimizdeki eleme sınavlarından bir tanesi. Bu sınava ve sonucuna yüklenen anlamların çeşitliliğinden dolayı farklı öğrenciler farklı yaşantılarda olabiliyorlar. Özellikle ailenin ve çevredekilerin kaygılı tutumunu kendine örnek alan bir öğrenci kendine çok yoğun bir kaygının içine sokabiliyor. Peki ebeveynler ve aileler neler yapabilir? Her şeyden önce bu sınavın bir son olmadığını benimsemek şart. TEOG da LYS ve YGS gibi sadece bir eleme sınavından ibarettir. Başka alternatifler her zaman vardır. Sınav sonrası kişinin hayatı tamamen ve sonsuza dek değişmeyecektir. Kimse yola başarısız bir performans sergilemek adına yola çıkmaz ancak başarısız bir performans sergilemek de gayet insani bir durumdur. Çocuğunuz bu sınavda kötü bir sonuç elde edebilir ama onun çalışma ve kariyer çizgisi daha bu yaşta yeni yeni şekilleniyor. İstediği mesleğe ve gönlünde yatan hayata sahip olması sadece bu sınava bağlı değil, kendisini geliştirmesi, kendisini keşfetmesi ve kendisiyle barışık olmasına da bağlı. Bu gerçekleri siz benimsedikten sonra çocuğunuza da zaman zaman hatırlatın. Bu sınavın hayatındaki yoldaki aşamalardan biri olduğunu ve sınav sonucundan bağımsız olarak onun hedeflerine devam edebileceğini görmesine destek olun. Sınavın anlamı üstüne hem siz hem çocuğunuz düşünsün. Sınav sadece bir düzey belirleme aracıdır. Yapılan hatalardan bir tanesi bu sınavı kişilik değerimizin ölçümü olarak kullanmaya kalkışmaktır. Bu yüzdendir ki kaçıncı olduğu ile övünen kişiler, aileler görürsünüz. Başarınızla gurur duymakta sorun yoktur ancak bunu kendi kişilik değeriniz haline getirdiğinizde bu değeri korumak adına çabalar ve değer kaybetmekten korkup kendinizi kaygılandırırsınız. Sınav sadece çocuğunuzun ortaya koyduğunuz performansı değerlendirir. Çocuğunuzu değerlendirmez. Bunu kendiniz de benimseyin. Sınav sonucu, yapılanın değerine (sınav süresindeki performansa) eşittir; yapanın (çocuğunuzun) değerine eşit değildir. Sınav haftası ve sınavın yaklaştığı haftalarda tipik düzeninizi koruyun. Yapılan en büyük hatalardan biri de bu maalesef. Çocuğunuz sizin tipik düzeninizi sınav öncesi değiştirmenizi farklı açıdan yorumlayabilir. Siz ona destek olmak adına veya yardımcı olabilmek adına daha temkinli veya farklı davranacak olursanız çocuğunuz bunu kendi kaygısını arttırmaya vesile edebilir. Bunun önüne geçebilmek adına sınav yaklaştıkça da tipik düzeninizi devam ettirmeye özen gösterin. Ekstrem farklılıklara ve değişikliklere gitmekten kaçının. Sınav kahvaltısı nasıl olsun? Tipik düzeni burada da korumanız önemli ancak sabah kahvaltısında şekerce yüksek bir kahvaltıya alışkınsa çocuğunuz bunu bir hafta önceden değiştirmeye başlamak uygun düşecektir. Şeker oranı yüksek kahvaltı kan şekerini hızlı yükseltir, hızlı enerji verir ancak kan şekeri çıktığı gibi bir ivmeyle hızlıca düşecektir. Bunun sonucunda ise çocuğunuz kendisini yorgun hissedecektir. Dolayısıyla kahvaltıda lifli ve tahıl oranı yüksek besinler tüketmek daha uygun olacaktır. Çocuğunuzun sadece sınav sabahı bu düzenini değiştirmek yerine de belirttiğim gibi bir hafta önceden düzenini değiştirmeniz sizin de çocuğunuzun da faydasına olacaktır. Sınav esnasında soruları elemek de önemli. Sınava giren çocukların sahip oldukları beceri ve bilgi birikiminin yanı sıra sınavdaki tutumları da onların sınav sonuç sıralamalarını etkilemektedir. Benzer niteliklere sahip iki öğrenciden biri kendisine yüksek kaygı yaşatması durumunda kendi performansını olumsuz yönde etkileyebilir. Eğer çocuğunuzun sınav kaygısı yüksek ise bir uzmana başvurmayı düşünebilirsiniz. Sınavdaki tutumlardan bir diğeri ise soru elemektir. Bu da sonuca çok katkı sağlayabilir. Sınav üç tip soru barındırmaktadır; zor, kolay ve orta zorlukta sorular. Zor sorular çocuğunuzun bilgi birikiminin ve becerilerinin yetemeyeceği nitelikte sorulardır. Bu sorularda çocuğunuzun vakit kaybetmesi demek sınav süresinden çalması demektir. Bu soruları çocuğunuzun tanıması ve yapamayacağı soruda vakit kaybetmemesi önemlidir. Bu sorulardan arttırdığı vakit onun için değerlidir. Diğer sorularda kullanabilir. Kolay sorular ise çocuğunuzun hızlıca yapabileceği, aşina olduğu soru tipleridir. Bu soru tiplerinde çocuğunuz az bir çaba ile cevabı bulabilecektir. Orta zorlukta sorular ise çocuğunuzun vakit harcayarak ve biraz daha çabalayarak yapabileceği sorulardır. Bu sorular için kullanacağı süre zor sorulardan ve kolay sorulardan arttırdığı süredir. Bu sorular aynı zamanda seçici nitelikte sorulardır çocuğunuz için. Yapamayacağı soruları atlayıp bu sorulara daha iyi vakit ayırması çocuğunuzun hayrına olacaktır. Kendinize iyi bakın. #2017 #TEOG #teog #Sınav #SınavHazırlık #Mindfulness #KabulveKararlılıkTerapisi #Psikoloji #Psikolog #Psikoterapi #BilişselVaroluşTerapisi #BilişselDavranışçıTerapi #Kaygı #Çocuk #SınavKaygısı #NeYapmalıyım #NeYapmalı #Soru #Yardım #Destek #TEOGÖncesi #ÇeyrekKala #Uzman #Eğitim #EğitimSistemi #Öneri #Öneriler #SınavaGireceklereÖneriler #FuatCanÇalışkan #İzmir #izmir #ÇocuğumKorkuyor #SınavKorkusu

  • Bilişsel Davranışçı Terapi Nedir?

    Bilişsel davranışçı terapi hem bilişsel (düşünsel süreçlerin tümü) hem davranışsal prensip ve metotları kullanan nispeten kısa süreli bir terapidir. Diğer tüm psikoterapiler ile kıyaslandığında en çok ampirik araştırma desteğine sahip olan terapi olduğu görülmektedir. Temelde davranışçı terapiler üç farklı nesil olarak karşımıza çıkarlar. Birinci nesil davranışçı terapiler, bilişsel kısmı içermeyen salt davranışçı akımdan doğan terapilerdir. İkinci nesil ise akılcı duygusal davranışçı terapi, kognitif terapi gibi çeşitleri barındıran bilişsel süreçleri de dahil etmiş olan terapilerdir. Üçüncü nesil davranışçı terapiler ise varoluş, bireysel değerler, erdemler gibi farklı kavramları da terapi sürecine dahil etmiş olan kabul ve kararlılık terapisi, bilinçli farkındalık temelli kognitif terapi, bilişsel varoluş terapisi, diyalektik davranışçı terapi, metakognitif terapi gibi terapilerdir. İkinci ve üçüncü nesil bilişsel davranış terapilerini ayırt eden en temel noktalardan bir diğeri ise danışana bakış açılardır. İkinci nesil terapiler daha medikal bir modeli benimsemek ile birlikte danışana problemli ve sorunlu bakmakla birlikte onu düzeltmeye çalışırlar. Üçüncü nesil terapiler ise medikal modelden uzaktırlar ve danışana daha çok güç verirler, onun sorunlu olduğu ön kabulünü reddederler. Bilişsel davranışçı terapiler bu farklı yaklaşımları içinde barındırmasına rağmen ortak paydalardan söz edilebilir. Bunlardan ilki terapist ve danışan arasında dayanışma ve birliktelik temelli ilişki oluşudur. Terapist ve danışan terapi yolculuğunda beraber seyahat ederler ve danışan tüm süreçten haberdardır. Terapist şeffaf ve bolca bilgi veren bir tutuma sahiptir. İkinci olarak bilişsel davranışçı terapiler psikolojik rahatsızlığın bilişsel süreçlerden kaynaklandığını varsayarlar. Değişimde odak noktaları bilişsel süreçlerdir. Bununla ilintili olarak da bilişsel süreçlerdeki değişimin sonuç olarak beklenen duygu ve davranış değişikliğini doğuracağı varsayımına sahiplerdir. Son olarak da genelde zaman sınırlaması ve daha keskin hedefler içerirler. Belirli süre içerisinde eğitimsel özellikleri de önemli ölçüde olan bir müdahale planı içerirler. Bilişsel davranışçı terapistleri sanılanın aksine diğer yaklaşımlara göre daha çok donanım sahibi olmaları gerekmektedir. Terapistin eğitim düzeyi, bilgi, beceri ve algılama yetisi yüksek olmalıdır çünkü terapistin terapi sürecinde aktif olması, süreci yönetebilmesi, danışana çeşitli yaşam deneyimleri ve becerilerini sunabiliyor olması beklenmektedir. Bilişsel davranışçı terapilerin yüzeysel ve basit oldukları iddia edilmektedir. Deneyimli bir terapist için durum böyle değildir. Bilişsel davranışçı terapiler farklı alanlardaki örüntüleri bulmaya yönelik çalışmalar yapmaktadır ve bu örüntüleri ele almaktadır. Ayrıca bu terapilerin pozitif düşün pozitif olsun gibi bir ilkeden ibaret olduğu da iddia edilmektedir. Ancak bu durum kognitif terapi için biraz geçerli olmakla beraber diğer terapi çeşitleri için geçerli değildir. Özellikle üçüncü nesil bilişsel davranışçı terapiler insan gerçekliklerini kabul etmek, kucaklamak ve negatif diye ötekileştirilen duyguların da temel birer insan gerçekliği olduğunu savunur. Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun. Filli Boya'nın bu seneki reklamı hoş ve hayattan olmuş. İzlemenizi öneririm. Kaynaklar: Leahy, R. L. (2002). Clinical advances in cognitive psychotherapy: Theory and application. Springer Publishing Company. Leahy, R. L. (Ed.). (2006). Contemporary cognitive therapy: Theory, research, and practice. Guilford Press. Leahy, R. L. (Ed.). (2006). Roadblocks in cognitive-behavioral therapy: Transforming challenges into opportunities for change. Guilford Press. Sharf, R. S. (2015). Theories of psychotherapy & counseling: Concepts and cases. Cengage Learning. #FuatCanÇalışkan #Bilişsel #Davranış #Terapi #Mindfulness #BilinçliFarkındalık #DiyalektikDavranışTerapisi #KabulveKararlılıkTerapisi #BilişselDavranışçıTerapi #Pozitif #DavranışçıTerapiler #Düşünce #KognitifTerapi #BilişselVaroluşTerapisi #Beck #Psikoloji #Yaklaşımlar #Örüntüler #Psikolog #Psikoterapi #Danışan #Terapist #Danışman #Yardım #Araştırma #İzmir

  • Facebook İntihar Riski Değerlendirmesi Yapacak!

    Facebook kullanıcılarının profillerini daha detaylı tarayacak bir yapay zeka güncellemesi yapmayı planlıyor. Bu yapay zeka güncellemesi ise kullanıcıların intihar (öz kıyım) riskini değerlendiriyor olacak. En çok kullanılan sosyal medya araçlarından biri olan Facebook, hali hazırda intihar riski değerlendirmek adına kullanıcıların profillerini tarıyor. Ancak yeni gelecek güncelleme ile Facebook kullanıcılarının canlı yayınları ve Messenger üzerinden yaptığı konuşmalar da değerlendirilmeye alınıyor olacak. Yapay zeka risk tespit edilmesi durumunda canlı yayını izleyen kullanıcılara da seçenek sunuyor olacak. İzleyiciler yayını yapan kişiye, yapanın yakınlarına veya arkadaşlarına ulaşıyor olabilecekler. İntihar, 15 – 29 yaş aralığındaki kişilerin en yaygın 2. ölüm sebebi olduğu düşünülürse bu konudaki her türlü destek insan hayatının korunması için çok önemlidir. Teknolojinin ve sosyal medyanın insan hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğu düşünülürse sağlıklı ve etkili çalışabilen bir yapay zeka ruh sağlığı alanına önemli bir katkı olacaktır. Belki ileride Turing testini geçebilen ve psikolojik danışmanlık yapabilmesi için becerilerle donatılmış bir yapay zeka geliştirilirse psikolojik destek almak isteyip de çeşitli sebeplerle ihtiyacı olan desteği alamayan insanların erişimine katkıda bulunulabilir. Kendinize iyi bakın. Kaynaklar: http://newsroom.fb.com/news/2017/03/building-a-safer-community-with-new-suicide-prevention-tools/ (Erişim Tarihi: 1 Mart 2017) #SosyalMedya #Kullanıcı #İntihar #İntiharRiski #Gençler #Genç #Risk #Teknoloji #FuatCanÇalışkan #İzmir #Terapi #Terapist #YapayZeka #TuringTest #ÖzKıyım #DenizAlbayrakKaymak #Messenger #CanlıYayın

  • Çok Bunaldım, Ne Yapayım?

    Modern toplumda ve günümüz dünyasında üretmek, çalışmak ve katkı sağlamak zorunluluk gibi gösterilmekle birlikte mutsuz olmak, enerjisiz olmak ve yetersiz olmak hep öcü gibi gösteriliyor. Paradoksu görebiliyor musunuz? Bu düzenin de vesile olduğu, çoğu kişinin paylaştığı bir inancı da biz danışmanlar sıklıkla duyuyoruz. “Ne yapayım, düzeleyim?” Her şeyden önce düzelmek kavramı sorunlu. Kimse bozuk değildir ki düzelsin. Bozuk olduğunuzdan yola çıkarak elde edeceğiniz motivasyon sizi bir yerden sonra yarı yolda bırakacaktır çünkü “ben düzelmeliyim” diyerek varacağınız noktada, umduklarınızı bulamamanız olası. Çünkü “ben düzelmeliyim” derken yaşamı anlamlı kılan şeyleri kaçırmanız olası. Çünkü “ben düzelmeliyim” derken hayatı dolu dolu yaşamayı bırakıp sadece sorunlara odaklanmanız olası. Siz bozuk bir cihaz değilsiniz, bunu kabul ederek başlayalım. Gerek dünya gündemini gerek kendi kişisel/günlük hayatlarımızı bunaltıcı bulduğumuz zamanlar oluyor elbette. Kısa bir çözüm, küçük bir rahatlama kaynağı arayışına girebiliyoruz. Bazen böyle bir ferahlama alanına ihtiyacımız olsa da bunu erteleyip önümüzdeki işlere baktığımız olabiliyor. Şimdi şuna bakmam lazım, bunu erteleyemem, şu an onla ilgilenemem gibi bahanelerle kendimizi besleyeceğimiz kaynakları ertelediğimiz olabiliyor. Bu durum uzun vadede kendimizi ve kaynaklarımızı tüketmemize kadar gidebilse de kısa küçük desteklerle kendi sağlığımızı korumamız mümkün. Peki Küçük Rahatlamalar İçin Neler Yapabiliriz? Yapabildiklerinize odaklanın Yoğun ve bunaltıcı bulduğunuz durumlardayken özellikle sizin etki alanınızı görebilmeniz önemli. Yapamayacağınız ve sizin kontrolünüzde olmayanları eleyerek önünüzü ve kafanızı boşaltın. Siz ne kadar da isteseniz başkalarının his ve düşüncelerini kontrol edemezsiniz. Eğlenceli, komik bir şeyler izleyin Bu biraz bariz olsa gerek. Komedi filminden, komikli videodan bol ne var internette. Zihninizi ve bedeninizi çalıştırın Kısa bir yürüyüş, küçük bir koşu veya biraz ağırlık çalışmak. Araştırmalar gösteriyor ki fiziksel aktivite kişinin kendini iyi hissetmesine vesile olabiliyor. Etrafta dolaşırken, yürüyüş yaparken biraz da mindfulness (bilinçli farkındalık) egzersizi yapmak da size iyi gelecektir. Bilinçli farkındalık egzersizleri zihninizi boşaltmaya yardımcı olmakla beraber sizi şimdi ve buradaya getirerek geçmişe ve geleceğe dair düşüncelerden ve kurgulardan uzaklaştırır. Eğer hareket etmek istemezseniz ev konforunuzda mindfulness (bilinçli farkındalık) egzersizlerinizi yapabilirsiniz. Yeni bir ilgi alanı deneyin Bunun yatırım yapmanızı isteyen bir ilgi alanı olmasına da gerek yok. Temel seviyede yeni bir hobi deneyebilirsiniz. Merak ettiğiniz ama hiç okumadığınız bir konuda yazı okuyabilirsiniz. Yeni bir yemek tarifi deneyebilir, bir sivil toplum kuruluşuna katılabilirsiniz. Seçenekleriniz sonsuz. Basit bir nefes egzersizi yapın Birkaç dakikalığına durun. Nefesinizin vücudunuza giriş ve çıkışına odaklanın. Göğüs kafesinizin hareketine odaklanın. Havanın girdiğini ve hareket ettiğini zihninizde canlandırın. Zihninizde sadece bunlar olsun. Başka şeyler geldikçe onları yavaşça bırakın. Elektronikleri kapatın O bildirimler ve sesler. Telefonu uçuş moduna alın, bilgisayar ve televizyonu bırakın. Elektroniklerden uzak bir zaman aralığı yaratın kendinize. Güzel bir yemek yapın Sevdiğiniz veya yapmak istediğiniz bir yemek seçin. Sadece onun malzemelerini alacağınız bir alışverişe çıkın. Yemek yaparken yemekle ilgilenin. Vakit geçirmek için televizyon gibi dikkat dağıtıcıları açmayın. Yemeği yapmanın keyfine varın. #FuatCanÇalışkan #Mindfulness #İzmir #Psikolog #Uzman #Bunaldım #Mutsuzluk #Düzelmek #Düzeltmek #Tutum #Mutluluk #Psikoloji #Zihin #Beden #NefesEgzersizi #Modern #Hayat #Günlük #Yaşam #BilinçliFarkındalık #Kaçamak #KabulveKararlılıkTerapisi #BilişselDavranışçıTerapi

  • Farklı Durumlara Sahip Olmak Nasıldır Acaba?

    Ruh sağlığı ile ilintili durumlar günlük işleri, ilişkileri veya sorumluluklarımızı daha zor hale getirdiği olabiliyor. Bu ekstra yük bazen öngörülebilir olurken bazen öngörülemez de olabiliyor. Kirlenme ile ilgili takıntısı olan birisinin şans eseri bir aksilik yaşayıp gününe ekstra yük ile devam etmek durumunda kalması gibi. Bazen bu ek yüklerimiz başkaları veya yakınlarımız tarafından fark edilebilirken bazen bu yükleri kendi başımıza taşıyor oluyoruz. Araştırmalara göre psikolojik problemleri olan insanların sadece yüzde 25’i, kendilerine şefkatli ve anlayışlı bir tutum sergilendiğini söylüyorlar. Dışarıdan gözlemci olarak zaman zaman yakınlarımızın içinde bulundukları durumları anlayamayabiliyoruz. Onları dinlemeden, onların gözlerinden bakmaya çalışmadan yaşadıklarını anlamak zor olabiliyor. Bazen de karşımızdaki insanlar içinde bulundukları durumları bizden saklamayı tercih edebiliyorlar. Bir resim bin sözcüğe bedeldir, sözünden yola çıkarak sizlerle İngiliz sanatçı Loren Conner’in çizimlerini paylaşmak istiyorum. Loren kendisine farklı kişilerce verilen sözlere uygun olarak çizimler yapmış. Depresyondaki birinin sözleri; “Benim için depresyon; kim olduğumdan tam emin olmadığım, her şey hakkında çok düşündüğüm, çok endişelendiğim ve çok analiz ettiğim kötü bir yer.” Obsesif-kompulsif bozukluğa sahip birinin sözleri; “OKB ile yolculuk etmek omuzlarımda manipüle eden küçük bir canavar taşımak gibi bazen.” Kaygı bozukluğu olan biri: “Bana sürekli bir şeylerin cidden kötü gideceğini söyleyen zihnimdeki sesleri susturmayı öğrenmek zorundaydım.” Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan biri: “DEHB ile seyahat etmek asla sonuçlanmayan şeyler üzerine takıntı yapmaktır.” Kaynaklar: Kobau, R., DiIorio, C., Chapman, D., & Delvecchio, P. (2010). Substance Abuse and Mental Health Services Administration/CDC Mental Illness Stigma Panel Members. Attitudes about mental illness and its treatment: validation of a generic scale for public health surveillance of mental illness associated stigma. Community Mental Health Journal, 46(2), 164-176. Loren Conner’in Sitesi: lorenconner.wixsite.com/portfolio (Erişim Tarihi: 16 Şubat 2017) #FuatCanÇalışkan #RuhSağlığı #PsikolojikBozukluklar #Psikoloji #İzmir #Psikolog #izmir #Empati #Anlamak #KabulveKararlılıkTerapisi #BilişselDavranışçıTerapi #Dinlemek #Karikatür #Şefkat #Tutum #Sevdiklerimiz #Farklılıklar #Sanat #Çizim #Yardım #Danışmanlık #LorenConner

  • Kabul Etmek Nedir, Ne Değildir?

    Biraz karıştırdığımız ve aslında olduğundan daha farklı anlamlar yüklediğimiz kelimeler, sözler vardır. Kabul etmek de bunlardan biri. Kabul etmek dendiğinde aklınıza neler geliyor? Mesela hoşnut olmadığınız bir durumu düşünün veya beğenmediğiniz bir emrivakiyi hayal edin. Bunları zihninizden geçirirken nasıl yorumlar eşlik ediyor? Olamaz, kabul edilemez, böyle olmayacak/olamaz gibi sözler tanıdık geldi mi? O zaman durup bir bakalım. İş yerinde istemediğiniz bir iş önünüze kondu, arkadaşınız buluşmanıza hoşlanmadığınız birini çağırdı veya kilo aldınız. Bu olanları kabul edin desem ne derdiniz? Sanıyorum çoğunuzun cevabı hayır olurdu. Acaba kabul etme kavramını boyun eğmek, pes etmek, pasif hale gelmek gibi kavramlarla karıştırıyor olabilir misiniz? Kabul etmek sadece bir durumun, olayın var olduğunu görmekten ibarettir, böyle olduğunun farkındayım demektir. Bu bağlamda da kişinin kendisini özgür kılmasına yardımcı olur. Çünkü bir şeyin varlığını kabul etmemek ve onu inkâr etmek işlevsizlikle sonuçlanabilir. Basit bir örnekten gidecek olursak; İstanbul’a gitmek istediğinizi varsayalım. İzmir’desiniz ancak siz bunu kabul edilemez buluyor ve Ankara’da olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Siz bu iddianızdan vazgeçmediğiniz sürece havalimanına gitmek bile imkânsız olmaz mıydı? İzmir’de olduğunuzu kabul etmek sizin olanların sadece farkında olduğunuz anlamına gelir. Siz ister İstanbul’a gidin ister Antalya’ya gidin. Hedefiniz ve isteklerinizi yok sayıp havalimanında oturmak değildir kabul etmek… Kendinize iyi bakın. #KabulEtmek #KabulveKararlılıkTerapisi #FuatCanÇalışkan #İzmir #izmir #Psikoloji #Psikolog #Psikoterapi #Kabuliyet #Kabullenme #BilişselDavranışçıTerapi #BilinçliFarkındalık #Mindfulness #Terapi #Durum #KabulEdilemez #Yardım #Danışmanlık #Kelime

  • Çocuğum Zorbalığa Uğruyor, Ne Yapmalıyım?

    Zorbalık Nedir? Her yaş grubunda olabilen zorbalık, fiziksel, sözlü veya sosyal ilişkiler aracılığıyla başkasına zarar vermeye çalışmaktır. Fiziksel olarak vurmak, tekme atmak, ısırmak; sözlü olarak dalga geçme, isim takma; sosyal ilişki olarak dışlamak, dedikodu çıkarmak gibi farklı biçimlerde görülebilir. Özellikle sosyal medya kullanımı yaygın olan gençlerin siber zorbalığa da maruz kalma ihtimalleri bulunmaktadır. Çocuğumun Zorbalığa Uğradığını Nasıl Anlarım? Çocuğunuz okula gitmek istemiyorsa, bu isteksizlik sıklaştıysa, okul hakkında negatif yorumları arttıysa, okul hakkında konuşurken kaygılanıyorsa zorbalık ihtimalinden şüphelenebilirsiniz. Ne Yapabilirim? Çocuğun yaşına göre eylem planı farklı olabilir. Okul öncesi dönem ve küçük yaş grubunda olan çocukların zorbalığa uğradığı durumlarda çocuğunuzdan yaşadığı durumu öğrenmeye ve anlamaya çalışın. Burada anlamaya ve keşfetmeye çalışan kişi olmak çok önemlidir. “Ne yaptın da dalga geçtiler senle” gibi bir tutumdan kaçınmanız uygun düşecektir çünkü zorbalar çocuğunuzun bir şey yapmasına ihtiyaç duymazlar. Onlar da çocuğunuz gibi mağdurlardır, zorbalık aracılığıyla kendi dünyalarındaki problemlerle baş etmeye çalışmaktadırlar. Olayı netleştirdikten sonra öğretmeni ile durumu konuşun, zorba ile siz yüzleşmeyin. Durumun devam etmesi halinde ailesiyle iletişime geçin. Aileyle görüşürken yüzleşmeci bir tutumdansa çocuğunuzun üzüldüğünü vurgulayın, çocuklarınızın iyi geçinmesini tercih ettiğinizi ve beraber neler yapabileceğinizi sorun. İşbirlikçi tutumu tercih edin. Çocuğunuzun yaşı daha büyük olması durumunda ise daha farklı bir duruş yararlı olacaktır. Duruma el atmaktansa destek olmanız ona büyük bir katkı sağlayacaktır. Çocuğunuzun yaşı daha büyükse olayı anlamaya çalışarak başlayın. Suçlayıcı sorulardan kaçının. Neler yaşandığını anlamaya çalışın. Daha sonra çocuğunuzla neler yapabileceği hakkında konuşmaya başlayın. Çocuğunuza “sen ne yapabilirsin bu durumda” gibi sorular sorarak cevap bulmasını bekleyin. Sizin öneri getirmeden onun bir çözüm üretmeye çalışmasına destek olmanız çocuğunuzun problem çözme becerisine büyük bir katkı sağlayacaktır. Bu yüzden çözümü sizin sunmanızı önermiyorum. Çocuğunuzun sunduğu öneriler hakkında konuşmak da önemli. Sunduğu önerilere “olmaz, saçma, işe yaramaz” gibi değerlendirmek yerine bu çözümü uygularsa neler olabileceğini sorun. Onun bulduğu çözümü yine kendisi değerlendirebilsin. Sizin değerlendirmenizden bağımsız olarak. Bu da çocuğunuzun problem çözme becerisine katkı sağlayacaktır. Onun kendisini ne yaparsa daha iyi hissedeceğini de sormayı ihmal etmeyin. Kendinize iyi bakın. #Zorbalık #Çocuk #NeYapmalıyım #Seçenekler #FuatCanÇalışkan #NelerYapılır #Problem #Çözüm #İzmir #izmir #Psikolog #Psikoloji #Psikoterapi #Terapi #BilişselDavranışçıTerapi #ProblemÇözme #Okul #Fiziksel #Sosyal #İlişki #OkulÖncesi #OkuldanKaçma #OkulaGitmekİstemiyor #Bully

  • Sıklıkla Yaptığımız Küçük Hatalara Dikkat!

    Hepimiz dünyaya geldiğimizden beri dünyayı ve deneyimlerimizi anlamlandırmaya çalışıyoruz. Genellikle de bu süreç içerisinde beğendiğimiz, saygı duyduğumuz kişileri, yakınımızdakileri ve onların gözlüklerini, bakış açılarını örnek almayı tercih ediyoruz, bazen bilinçsizce tercih etsek de. Dolayısıyla varoluşumuzu inşa ederken bazen uygun düşmeyen gözlükleri takmakta ısrar edebiliyoruz, aynı gözlüğü hem A durumunu ele alırken hem A’ durumunu ele alırken kullanmak veya hem güneşin alnında hem karanlıkta koyu camlı güneş gözlüğü kullanmakta ısrar etmek gibi. 1) Düşüncelerimizi Gerçekte Olanlar Sanmak Bazılarınıza çok bilindik ve klişe gelebilir ama sıklıkla yaptığımız hatalardan biri aklımızdan geçen düşünceleri gerçekte olan ile aynı zannetmektir. Aklınızdan geçenleri hemen satın almayın. Biraz kuşkuyla yaklaşın, sorgulayın. Farklı bir ev/araba hayal ederken farklı bir ev/araba sahibi olmazsınız, sadece bu hayale sahip olursunuz. Bilgi mühendisliği modeli durumu iyi özetliyor. Resimde; gerçekte olanlar, bilgiler ve düşünceler ayrımını görebilirsiniz. Eylem ve davranışların da nedeninin gerçekte olanlar veya bilgiler olmadığını, düşüncelerimiz olduğunu görebilirsiniz (ki bu da bizi ikinci sıradaki hataya getiriyor). 2) Nedenselliği Dışarıda Aramak Aynı görselden hareketle, gerçekte olanlar sizi eylem ve davranışlara itmez, sizi “yaptırtmaz, ettirtmez”. Mesela sizi X kişisi kızdırmaz. X kişisinin dedikleri ve yaptıklarına siz yorum katıp kızarsınız. Bu inkar edilemez bir insan gerçeği. Düşünün, yolda yatan ve uyuyan bir ayı görseniz tepkiniz ne olurdu? Peki herkes aynı tepkiyi verir mi? Ayı nedir bilmeyen bir çocuk aynı tepkiyi verir mi? Ayıyı sadece pofuduk pelüş oyuncak olarak bilen bir çocuk aynı tepkiyi verir mi? Gerçekte olan değişmemesine rağmen (ayının yolda uyuyor olması) tepkiler farklı olurdu. 3) Duygularla “Baş Etmek” Freud “Çiçeklere bakmak dinlendiricidir, ne duyguları ne çatışmaları vardır.” der. Ne güzel ki bizde ikisi de var. Bu hata en sevdiklerimden biri sanırım. “Baş etmek” tabiri bile çok falsolu bulduğum bir tabir. Neden olduğunu hemen açıklayayım. Duygular deneyimlerimizin sadece bir kısmıdır. Misal yazdığımızı silerken çıkan silgi tozu gibi, doğal ve beklendik. Duygularımız özünde tabii ki de kötü değildir. Hiçbiri bozuk, düzeltilmesi gereken, baş edilmesi gereken deneyimler değildir. Sadece duygularımızla olan ilişkimizde hatalar yapıyoruz. Duygularımızı görmezden gelmeye çalışıyor veya onlarla kendimizi boğup diğer deneyimlerimize kafamızı çeviriyoruz. Bir bacağı kırık sandalyeyi düşünün. Sizce bu bozuk ve düzeltilmesi gereken kullanılmaz bir gereç midir? Oturmak için evet. İş teknik dersinde nasıl sandalye bacağı tamir ediliri gösterirken, fizik dersinde ağırlık merkezi konusunu işlerken, tiyatro oyununda dekor olarak kullanırken gibi farklı durumlarda aynı sandalyenin ne kadar da işlev kazanabildiğini düşünün (sandalye metaforu Russ Harris’in verdiği bir metafor). Uzun lafın kısası, duygularınıza kötü demeden önce onlarla olan ilişkinize bakın. Duygu ve düşüncelerinizle baş etmeye, boğuşmaya niyetlendiğinizde zaten sonucu belli bir mücadeleye girmiş oluyorsunuz. 4) Geçmiş Deneyimleri Genel Geçer Gerçek Görmek “Güneşin hep doğmuş oluşu yarın da doğacak oluşunu garantilemez.” Hume’un beğendiğim bir sözü. Şimdiye kadar arkadaşlarınızla kahve içmekten hiç zevk almamış olmanız kahve muhabbetlerinizin hep sıkıcı olacağı anlamına gelmiyor, şimdiye kadar Y işini istediğiniz gibi yapamamış olmanız hiç yapamayacağınız anlamına gelmiyor, gibi gibi. Bir şans verip tekrar deneyin, belki gelecek sefer farklı olacak. 5) Kendi Tercihlerimizi Tek Doğru Seçenek Görmek Benim dediklerim dahil olmak üzere herkesin kendi yolu kendisine doğrudur. Ya da ünlü bir videodaki deyiş gibi “Herkezin popisi kendine, kimse kimseye karışamaz”. Matematik problemlerini düşünün. Gayet objektif (nesnel) denebilecek problem çözümlerine bile alternatif yollar üretilebilirken subjektif (öznel) olan hayatta doğru yol bu diye ısrar etmek ne kadar uygun düşüyor sizce? Bu en sık yapılan hatalardan biri bence. “Ayşe bunu nasıl yapar? Yapmamalıydı”, “Bana bunu nasıl der?”, “Hayır, öyle olmaz”, “Arkadaşlar birbirine bunu yapmalı”, “Kardeş dediğin böyle yapar” minvalindeki sözler tanıdık gelmiştir size de. Kardeşinizin, arkadaşınızın, sevgilinizin … yapmasını tercih ediyor olabilirsiniz, öyle yapmadığında da hoşnutsuzluk duyabilirsiniz (beklediğiniz gibi olmamıştır). Eğer kendi yolunuzun tek doğru seçenek olduğu yanılgısına düşerseniz, fatura size performans kaygısı, öfke, kızgınlık, yaratıcılık eksikliği, mükemmeliyetçilik ve esneklik kaybı (rigidlik) olarak geri dönecektir. Kendinize iyi bakın. #Hata #Düşünce #FuatCanÇalışkan #BilişselDavranışçıTerapi #BilişselVaroluşTerapisi #KabulveKararlılıkTerapisi #KabulEtmek #Kabuliyet #Terapi #BilinçliFarkındalık #İzmir #izmir #Psikoloji #Psikolog #Psikoterapi #Bilişsel #Depresyon #Kaygı #Neden #Sonuç #Sıkıldım #Duygu #Deneyim #Mükemmeliyetçilik #Öfke #Kızgınlık #Performans #Objektif #Problem #ProblemÇözme #Subjektif #Hume #DavidHume #Freud

bottom of page