top of page

Arama Sonuçları

"" için 149 öge bulundu

  • Bilinçli Farkındalıkla (Mindfulness) Oturma Meditasyonu Nasıl Yapılır?

    Bilinçli farkında (mindful) oturma meditasyonu, diğer adıyla farkındalığı genişletme meditasyonu, bilinçli farkındalık (mindfulness) meditasyon uygulamalarının merkezinde bulunmaktadır. Peki bu meditasyon nasıl yapılır? Hangi aşamalardan oluşmaktadır? Bilinçli farkında (mindful) oturma meditasyonu 5 belirgin aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalarda harcadığınız süre size kalmıştır. İstediğiniz kadar uzun tutabilir veya kısaltabilirsiniz. Ancak önemli bir detay var, acele etmemeye çalışın. Bu aşamalar süresince kendinizi aceleye getirmeyin, kendinizi sıkmayın. Bilinçli Farkındalıkla (Mindfulness) Nefes Alma Dik oturun, yapabiliyorsanız kafanız yukarıya doğru, omuzlarınız açık, kendine güvenen bir duruşla oturun. Normal, her zamanki nefes almanızın fiziksel hislerine odaklanın (Daha çok nerenizde nefesinizi hissediyorsunuz? Göğüs bölgesinde mi? Karın bölgesi mi?). Zihniniz başka yerlere uçtuğunda, başka düşünceler zihninizde belirdiğinde gülümseyin, nazikçe dikkatinizi nefes alıp vermenize geri getirin. Nefes alış ve verişinizin doğal ve her zamanki gibi olmasına özen gösterin. Değiştirmek için çaba sarf etmeyin. Sadece sürecin farkında olun. Bilinçli Farkındalıkla (Mindfulness) Bedeni Gözlemleme Bedeninizin bir bütün olarak farkına varın. Daha geniş bir algıya sahip olmaya çalışın. Tüm bedeninizin hislerindeki değişimlerini gözlemleyin. Zamanla bu değişimlerin artış ve azalışını fark edin. Dikkatiniz başka bir yere kaydığında nazikçe bedeninize tekrar odaklanın. Bedeninizin bir bölgesinde rahatsızlık veya huzursuzluk hissederseniz dikkatinizi bu bölgeye yönlendirin. Nefesinizin bu bölgeye gittiğini hayal edin. Bu bölgeye doğru nefes alın ve verin. Olabildiğince kabul eden bir tutuma sahip olmaya çalışın. Doğal nefes alış ve verişinizin odaklanabileceğiniz bir bedensel his kaynağı olduğunu unutmayın. Bilinçli Farkındalıkla (Mindfulness) Sesleri Dinleme Seslere karşı dikkatinizi açın. Sesleri zihninizin nasıl da etiketlediğini ve yargıladığını fark edin. Bunun farkında olun ve sesleri dinlemeye devam edin. Seslerin yüksekliğine, tizliğine ve netliğine dikkatinizi verin. Zaman içerisinde değişimlerini gözlemleyin. Sessizliği fark edin. Sesler olmasına rağmen onların altında ve onların gelmediği yerlerdeki sessizliğe bakın. Sesler sessizliğin içinden yükselmektedir. Buradaki sessizliği dinlemeye çalışın. Bu sessizliğe odaklanın. Seslerin size gelmesini bekleyin. Dikkatinizi sesler üstünde tutmaya devam edin. Bilinçli Farkındalıkla (Mindfulness) Düşünceleri Gözlemleme Seslerden sonra şimdi tekrar iç dünyanıza dönün. Düşüncelerinizin bir yabancıymış gibi farkına varın. Düşüncelerinizi izlerken onların sadece düşünce olduğunu, onların gerçeklerle birebir aynı olmadığının farkında olun. Düşüncelerinizin ortaya çıkışını, zamanla da geçtiğini görün. Sesler gibi onların da gelip gittiğini fark edin. Düşüncelerinizin bulutlar gibi zamanla gelip gittiğini görün. Zamanla dağıldığını fark edin. Düşüncelerinizden bir adım uzaklaşın, onları bir adım geriden izleyin. Bilinçli Farkındalıkla (Mindfulness) Farkındalığınızı Genişletme Oturma meditasyonunun bu son aşamasında, dikkatinizin en baskın olduğu yeri fark edin. Bu beden, sesler, düşünceler, duygular olabilir. Dikkatinizin düşüncelere veya başka bir yere gittiğini fark ettiğinizde, nefes alışınıza bir süre odaklanın ardından farkındalığınızı genişletmeye geri dönün. Farkındalığınızı genişletirken tüm bedeninizin, çevrenizin farkında olmaya çalışın. Aynı anda tüm hislerinizin, bedeninizin, etrafınızdaki seslerin, kokuların farkına varmaya çalışın. Bu egzersiz biraz zor gelebilir, yapabildiğiniz kadar yapın, kendinizi mücadeleye sokmamaya çalışın. Başarı ve başarma odaklı olmaktan kaçının. Kendinize İyi Bakın. #mindfulnessmeditasyonunasıl #farkındalıkmindfulnessegzersiz #mindfulnessmeditasyonunasılyapılır #farkındalıkmindfulnessegzersizleri #mindfulnessnedir #Mindfulnessİzmir #mindfulnessfarkındalık #mindfulnessegzersizleripdf #Mindfulnessizmir #Mindfulness #Mindful #BedenTaramasıMindfulness #OturmaMeditasyonu #bilinçlifarkındalıkmakalesi #bilinçlifarkındalıkegzersizleri #bilinçlifarkındalıkölçeği #bilinçlifarkındalıkkitap #bilinçlifarkındalıkterapisi #bilinçlifarkındalıkeğitimi #bilinçlifarkındalıkmakale #bilinçlifarkındalıkfordummies #bilinçlifarkındalıkpdf #bilinçlifarkındalıknedir #bilinçlifarkındalık #BilinçliFarkındalıkNedir #BilinçliFarkındalık #Bilinçli #Oturarak #Meditasyon #Nefes #NefeseOdaklanmak #NefesMeditasyonu #Farkındalık #FarkındalığıGenişletme #Zen #Budizm #KolayOturma #VipassanaMeditasyonu #Vipassana #İşteMeditasyon #iştemeditasyon #işyerindemeditasyon #işyerindebilinçlifarkındalık #işyerindemindfulness #ACTTerapisti #ACT #BDT #BDTTerapisti #CBTTerapisti #CBT #Terapi #Psikoterapi #izmirTerapi #izmirPsikolojikDanışman #izmirTerapist #izmirpsikolog #Psikologizmir #izmir #KabulveKararlılıkTerapisi #KabulveKararlılık #BilişselTerapi #BilişselDavranışçı #BilişselDavranışçıTerapi #Bilişsel #BeckYönelimliBilişselTerapi #BeckYönelimli #BeckYönelimliKognitifTerapi #Beck #KognitifDavranışçı #KognitifTerapi #KognitifTriad #DavranışçıTerapiler #Terapist #YeniNesilDavranışçıTerapiler #BilişselDavranışTerapisi #UygunTerapist #ÜçüncüNesilDavranışTerapisi #BaşarılıTerapi #DavranışTerapisi #KanıtaDayalıTerapi #ÜçüncüNesilDavranışçıTerapiler #YeniNesilDavranışTerapileri #AileDanışmanlığı #AileDanışma #AileTerapisi #bilinçlifarkındalıkneişeyarar #mindfulnessneişeyarar

  • Sosyal Kaygı Bozukluğu Nedir?

    Sosyal kaygı, diğer insanlarla etkileşime girmeyi, sohbet etmeyi, zaman geçirmeyi içeren sosyal ortam ve durumlardan korkma halidir. Bu kaygı, olumsuz eleştirilme ve değerlendirilme kaygısıdır. Sosyal kaygı kronik bir korku ve endişe halidir. Sosyal kaygı bozukluğu yaygın görülen bir durumdur. Her 100 kişiden 7’sinde görülebilen bir durumdur. Kişi bahsi geçen sosyal ortam ve durumda olabileceğine inandığı senaryolar üretir. Bu senaryolar olumsuz ve kötü içeriğe sahiptir. Aşağılanma, başarısızlık, rezil olma gibi içeriklere sahip olabilir. Kişi bu ürettiği senaryoların olmasından endişelenir. Sosyal kaygısı olan kişiler utangaç, mesafeli, içine kapanık, asosyal ve/veya ilgisiz olarak görünebilir. Ancak çoğunlukla sosyalleşmek istemelerine rağmen kaygıdan dolayı kendilerini geride tutarlar. Bu noktada sosyalleşmek isteğine sahip olmak önemli bir etmendir. Bazı vakalarda içedönük (introvert) olma hali sosyal kaygı ile karıştırılabilmektedir. Burada kişinin kendi istekleri ve tercihleri önemli olmaktadır. Sosyalleşmemesi içedönüklükten mi yoksa sosyal kaygıdan dolayı mıdır? Eğer başkası adına varsayımda bulunuyorsanız, onun kendi tercihlerine saygı duyun. Sosyal kaygısı olan kişiler şu durumlarda kayda değer rahatsızlık yaşayabilir: Başkalarıyla ilk kez tanıştırılma Dalga geçilme veya eleştirilme İlgi odağı olma Bir şeyler yaparken izlenme ve takip edilme Resmi bir ortamda konuşma, fikir beyan etme Otorite figürü olan biriyle buluşma, konuşma Suratının kızardığının veya utandığının yüzüne vurulması Sosyal kaygısı olan insanlar kaygılarının çoğunlukla gerçekçi olmadığını bilirler. Bu durum, çoğunlukla diğer kaygı bozuklukları için de geçerlidir. Kişi, düşüncelerinin ve kaygılarının gerçekçi olmadığını bilir ancak kaygı duymaya devam eder ve buna paralel olarak sosyal ortam ve durumlardan kaçınmaya devam eder. Bu noktada kişi yardım için bir uzmana danışarak ve uzmanla birlikte çalışarak sosyal kaygısının üstesinden gelebilir. Sosyal kaygı için hem ilaç tedavisi hem psikoterapi tercih edilebilir. Kişinin tercihine bağlı ikisi birlikte de yürütülebilir. Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ile kabul ve kararlılık terapisi (ACT) sosyal kaygıda etkili müdahale metotlarıdır. Araştırmalar, bilişsel davranışçı terapi (BDT) ile kabul ve kararlılık terapisinin (ACT) tek başına gayet etkili, hızlı ve iyi sonuçlar verdiğini göstermektedir. Kendinize İyi Bakın. Kaynaklar: Fleming, J. E., & Kocovski, N. L. (2013). The Mindfulness and Acceptance Workbook for Social Anxiety and Shyness: Using Acceptance and Commitment Therapy to Free Yourself from Fear and Reclaim Your Life. New Harbinger Publications. Hofmann, S. G., & Otto, M. W. (2017). Cognitive Behavioral Therapy for Social Anxiety Disorder: Evidence-Based and Disorder Specific Treatment Techniques. Routledge. Hope, D. A., Heimberg, R. G., & Turk, C. L. (2010). Managing social anxiety: a cognitive-behavioral therapy approach: workbook. Treatments That Work. Shannon, J. (2012). The shyness and social anxiety workbook for teens: CBT and act skills to help you build social confidence. New Harbinger Publications. #SosyalKaygı #Kaygı #KaygıBozukluğu #Sosyalleşme #SosyalKaygıNeYapmalı #ÜçüncüNesilDavranışçıTerapiler #DoğruTerapist #CBTTerapisti #CBT #ACTTerapisti #ACT #KabulveKararlılık #KabulveKararlılıkTerapisi #BDT #BDTTerapisti #Psikoterapi #Terapi #BilişselDavranışçıTerapi #DavranışçıTerapiler #KognitifTerapi #Terapist #izmirTerapi #izmirPsikolojikDanışman #Mindfulnessizmir #izmirTerapist #izmirpsikolog #Psikologizmir #izmir #İzmirPsikolojikDanışman #Psikologİzmir #İzmirTerapist #Mindfulnessİzmir #İzmirTerapi #İzmirPsikolog #İzmir #TeknolojiveTedavi #SosyalKaygıBelirtileri #SosyalKaygıTedavi #BilişselDavranışTerapisi #BaşarılıTerapi #UygunTerapist #YeniNesilDavranışTerapileri #TerapiSeansı #KanıtaDayalıTerapi #BilişselTerapi #DavranışTerapisi #BaşarılıTerapist #KKTTerapisti #ÜçüncüNesilDavranışTerapisi #YeniNesilDavranışçıTerapiler #KonuşmaKorkusu #SosyalleşmeKorkusu #ToplulukKorkusu #iyipsikolog #EniyiPsikolog #Psikologlar #AnksiyeteBozukluğu #PsikolojiBlog #PsikolojiBozukluğu #TeknolojivePsikoloji #PsikolojikRahatsızlıklar #Anksiyete #AnksiyeteBelirtileri #AnksiyeteNedir #AnksiyeteTedavisi

  • Aile Planlaması Nedir? Önemi Nelerdir?

    Ailelerin istedikleri ve bakabilecekleri sayıda ve en uygun zamanda çocuk sahibi olmaları veya çiftlerin ekonomik olanaklarına, kişisel isteklerine göre çocuk sayısını tayin etmeleri ve doğumlar arasında istedikleri aralığı sağlamalarıdır. 
Her aile istediği kadar çocuk sahibi olmakta serbesttir. Bu onların doğal hakkıdır. Aile planlamasındaki amaç; ailelerin kendi iradeleri ile istedikleri sayıda çocuk sahibi olmalarını sağlamak, bireyleri ve aileleri üreme sağlığı konusunda eğitmek, anne ölümlerini önlemek ve sağlığını korumak, yüksek riskli ve istenilmeyen gebelikleri önlemek, çocuk sahibi olmak isteyenlere tıbbi yardım sağlamak ve bireyleri aile planlaması yöntemleri konusunda eğitmektir. Aile planlamasını temel amacı; çok ve sık gebelik ve doğuma bağlı anne ve çocuk sağlığına olabilecek olumsuz etkileri önlemek, oluşan olumsuz etkilerin giderilmesine yardım etmek ve çocuğu olmayan ailelerin çocuk sahibi olmalarını sağlamaktır. Çağlar boyunca insanlar istenmeyen gebelikleri ya da doğumları önlemek amacıyla çeşitli yöntemlere başvurmuşlardır. Bunların birçoğu zaman zaman annenin ve çocuğun yaşamına mal olmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında bilimsel çalışmalar sonucu geliştirilen yöntemler, eski yöntemlerin yerini almaya başlamıştır. Günümüzde hem kadınlar hem de erkekler için geliştirilmiş son derece güvenilir ve etkili metotlar mevcuttur. Günümüzde dünya nüfusunun %75'i gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde yaşamakta ve tüm doğumların %85'i, tüm anne ölümlerinin %99'u, tüm bebek ve çocuk ölümlerinin %95'i bu bölgelerde olmaktadır. Ölüm oranlarının bu kadar yüksek olmasının nedeni bu ülkelerde tıbbi yardımın yetersiz olması, korunma yöntemleri konusunda bilgi sahibi olunmaması nedeniyle modern ve etkili yöntemleri kullanamama ve ihmaldir. Ülkemizde ise hala çiftlerin büyük bir kısmı geleneksel, güvenirliliği düşük, sağlık açısından sakıncalı doğum kontrolü yöntemlerini uygulamaya çalışmaktadır. Bu duruma neden olan faktörler ise; çiftlerin doğum kontrolü yöntemleri hakkında yetersiz ve yanlış̧ bilgiye sahip olmaları, tıbbî destekten yeterince yararlanılmaması ve bu konuda gerekli eğitimin sağlanamamasıdır. Aile Planlamasının Sosyo-ekonomik Yönden Önemi Nüfus, doğal kaynakları ve ekonomik olanakları zorlayan bir şekilde artıyorsa o toplumda etkili ve yeterli aile planlamasını uygulama zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Sanayileşme ile birlikte kentlerde ailelerin daha iyi ekonomik fırsatlar yakalaması, sosyal güvenceye sahip olmaları, yaşam şartlarının ağırlaşması ve kadınların iş hayatında daha fazla rol alması çok çocuk sahibi olma isteklerini azaltmaktadır. Tarıma dayalı yerleşim birimlerindeki ailelerde ise insan gücüne olan ihtiyaçtan dolayı çok çocuğa sahip olmak isteği görülmektedir. Sosyal güvencesi olmayan ailelerde ise ileride aileye bakar düşüncesi ile daha çok çocuğa sahip olunmaktadır. Ayrıca bazı aileler erkek çocuğa sahip olmayı bir güç olarak algıladıkları için erkek çocuk buluncaya kadar doğuma devam edip aile planlaması uygulamamaktadır. Hızlı nüfus artışının önlenmesinde ve sağlıklı bir toplumun oluşmasında aile planlamasının önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Aile Planlamasının Duygusal Yönden Önemi Bebeklerinin sağlıklı ve mutlu olmasını isteyen anne ve babaların kesinlikle birbirlerini iyice tanıdıkları ve duygusal yönden hazır oldukları zamanda çocuk yapmaları gerekmektedir. Aile Planlamasının Sağlık Açısından Önemi Evli çiftlerin fiziksel ve psikolojik yönden sağlıklı olmaları, çocuk sahibi olmalarının en temel koşuludur. Çiftlerin evlenmeden önce gerekli sağlık muayenelerinden geçmeleri toplum sağlığı açısından son derece önemlidir. Genellikle kronik nefrit, tüberküloz, kalp rahatsızlıkları, frengi ve AIDS gibi hastalıklar hamilelik öncesi ve sonrasında anne ile bebeğin sağlığı açısından büyük tehlike oluşturmaktadır. Aile Planlamasının Tıbbi Önemi Birçok kadını ölüme sevk eden en önemli nedenlerden biri de fazla doğum yapmaktır. Kontrolsüz oluşan gebelikler sonucunda meydana gelebilen düşük, annenin hayatını ve sağlığını tehdit etmektedir. Oysa aile planlamasında kullanılan yöntemlerin böyle bir tehlikesi yoktur. Çünkü bu yöntemler bilimsel araştırma ve incelemelerin sonucu ortaya çıkmıştır. Aileler bakabilecekleri, besleyebilecekleri ve sağlığını koruyabilecekleri kadar çocuk sahibi olurlarsa bebek ölümleri azalacak, anneler sık gebelik ve doğumdan yıpranmayacaktır. İstemedikleri halde doğum yapacak annelerin ilkel yöntemlerle çocuk düşürmelerini önlemek; onlara gebelikten korunma yöntemlerini öğretmekle gerçekleşecektir. Kendinize İyi Bakın. Kaynak: 2011 MEB basımı “Aile Planlaması” kitapçığı. #Aile #AilePlanlaması #AilePlanlamasınınÖnemi #ÇocukSahibiOlmak #Bilinçli #BilinçliAile #Önem #TıbbiYardım #Sağlık #Gebelik #İstenmeyenGebelik #Nüfus #NüfusPlanlaması #SosyoEkonomikÖnem #SosyoekonomikÖnem #SosyoEkonomik #AilePlanlamasınınSosyoEkonomikÖnemi #AilePlanlamasınınDuygusalÖnemi #ACT #ACTTerapisti #KKT #CBT #DBT #BDT #BDTTerapisti #KabulveKararlılıkTerapisi #İzmirTerapi #İzmirPsikolojikDanışman #İzmirPsikolog #İzmir #izmirPsikolojikDanışman #izmirTerapi #izmirpsikolog #izmir #DavranışTerapisi #Terapist #KognitifTerapi #DavranışçıTerapiler #BilişselDavranışçıTerapi #DiyalektikDavranışTerapisi #Terapi #Psikoterapi #Psikologlar #İnsanPsikolojisi #Psikoloji #Psikolog #MEB #BebekÖlümleri #KabulEtmek #Mindfulness #Mindful #BilinçliFarkındalık #Farkındalık #Evlilik #MutluEvlilik #Mutluluk #MutluÇift #Mutlu #Mutsuzluk

  • Kohlberg'in Ahlak Gelişim Kuramı

    Kohlberg, ahlaki gelişim kuramında, ahlaki yargının insan yaşamındaki işlevi çerçevesinde incelenmesi gerektiğini vurgular. Kolhberg’in ahlak gelişimi kuramı, Piaget’nin kuramının yeniden incelenmesi, yeniden adlandırılmasıdır. Kohlberg de Piaget gibi çocuk ve yetişkinlerin belirli durumlarda davranışları nasıl yorumladıklarını incelemiştir. Piaget ahlaki gelişimi bir inşa süreci; Kohlberg ise evrensel ahlaki ilkelerin keşif süreci olarak görmektedir. Ayrıca Piaget, anlattığı öykülerde eylem ve düşünce arasında bir ayrım gözetmezken, Kohlberg deneğin zihnindeki çatışmaları anlamaya yönelik hipotetik (varsayımsal) öyküler anlatmaktadır. Bu amaçla çocukların ve yetişkinlerin ahlaki ikilemlerini kapsayan belli durumlar vererek onlara bu durumlarda nasıl tepkide bulunacaklarını sorarak yürütmüştür. Kohlberg, değişik yaş grupları ve sosyoekonomik düzeylerdeki bireylere değişik öyküler verdikten sonra öyküde anlatılan durum ile ilgili karar vermelerini ister. Verilen kararın doğru ya da yanlış olması önemli değildir. Önemli olan bireyin öyküde anlatılan soruna çözüm bulurken kullandığı gerekçeler ve yaptığı değerlendirmelerdir. Kohlberg’in kullandığı problem durumlarından (ahlaki ikilemlerden) iki örnek durum aşağıda verilmiştir: Örnek Durum: Avrupa’da bir kadın, az görülen kanser hastalığının bir türü nedeniyle ölmek üzeredir. Bu kentte bulunan bir eczacı onu kurtarabilecek ilacı bulmuştur. Ancak ilaç için 2000 dolar istemektedir. Bu fiyat, ilacın maliyetinin 10 katıdır. Hasta kadının kocası Heinz herkesten borç alarak ancak 1000 dolar toplayabilir. Heinz, eczacıya karısının ölmek üzere olduğunu söyleyerek ilacı biraz ucuza satmasını ya da daha sonra kalanını ödemesine izin vermesini ister. Eczacı: “Bu ilacı ben buldum ve para kazanmak istiyorum” diyerek teklifini geri çevirir. Bunun üzerine Heinz, eczaneye gizlice girip ilacı çalar. Bu durumda hasta kadının eşi ne yapmalıdır? Neden? Örnek Durum: Joe’nun babası, Joe 50 dolar kazanırsa onu kampa götüreceğine dair söz vermiştir. Ancak fikrini sonradan değiştirmiş Joe’dan kazandığı parayı kendisine vermesini istemiştir. Joe da 10 dolar kazandım diye yalan söylemiş ve 40 doları kampta kullanmak üzere kendisine ayırmıştır. Joe kampa gitmeden önce kardeşi Alex’e yalan söylediğini ve kazandığı para miktarını söylemiştir. Bu durumu Alex babasına söylemeli midir? Kohlberg, yukarıdaki ve benzer durumlar için aldığı cevapları sınıflayarak, bireylerin 6 yargı aşaması geçirdiklerini belirtmektedir. Bu 6 aşama ise 3 dönem içinde yer almaktadır. Bu üç dönem, çocuk ya da yetişkinin “ahlaki davranış” ya da “doğru olarak neyi algıladığını ve bunu nasıl belirlediği”ne göre sıralanmıştır. Diğer dönem kuramlarında olduğu gibi, her bir dönem, kendinden öncekine dayanmakta kendinden sonraki döneme ise temel oluşturmaktadır. Aynı kişi, aynı durum, aynı zaman ve durumlarda bir aşamada davranış gösterirken bir başka zaman ve durumda da başka bir aşamada davranış gösterebilmektedir. Kohlberg’e GÖre Ahlak Gelişim Düzeyleri 1. Gelenek Öncesi Dönem Bu düzey, Piaget’in “dışsal kurallara bağlılık” döneminin özelliklerini içine alır. Bu düzeydeki çocuk, kültür içinde kabul edilen iyi ve kötü ölçütlere göre davranır. 1.1. Aşama, Ceza ve İtaat Eğilimi Bu dönemde kurallar, başkaları tarafından konur. Çocuklar, sadece otoriteye uyar ve cezalandırılmaktan kaçınır. Genellikle olayların dış görünüşüne ve ortaya çıkan zararın büyüklüğüne bakarak karar verirler. Onlar için olayların gerisinde nedenler önemli değildir. Etkinliğin fiziksel sonuçları, etkinliğin kötü ya da iyi olduğunu belirler. Örneğin bir çocuk annesine yardım ederken tabakları istemeden kırmıştır. Diğeri ise annesinden izinsiz şeker alırken şekerliği düşürüp kırmıştır. Bu dönemdeki çocuklara hangisinin suçlu olduğu sorulduğunda tabakları kıran çocuğun daha suçlu olduğunu belirtmişlerdir. 1.2. Aşama, Saf Çıkarcı Eğilim Bu aşamada çocukların sadece kendi istekleri ve gereksinimlerinin karşılanması önemlidir. Diğer bireylerle olan ilişkilerinde onların gereksinimlerinin de farkındadırlar; fakat yine de kendi çıkarları ön plandadır. Çıkarcı bir biçimde başkalarının gereksinimlerini de dikkate alır. Somut değişime dayanan adil alışverişler yapmaktadır. Göze göz, dişe diş anlayışı vardır. “Her şey karşılıklıdır” inancına sahiptir. Maddi eşitlik ilkesi, bu dönemde adalet anlayışının en belirgin göstergesidir. “Bana bir şey yap, ben de senin için bir şey yaparım” anlayışı vardır. 2. Geleneksel Dönem Bu dönemdeki çocuklar, diğer insanların beklentilerine; özellikle de özdeşleştikleri özel insanları ve genel toplumsal düzenin beklentilerine uymak isterler. İçinde bulundukları grubun gereksinimlerini bazen kendi gereksinimlerinden üstün tutarlar ve grubun isteklerine uygun davranmaya özen gösterirler. Sosyal düzeni destekleme ve sadakat önemlidir. 2.1. Aşama, Kişiler Arası Uyum Kendi akran grubuyla iş birliği içindedir. Ait olduğu grubun kurallarına uygun davranırlar. İyi çocuk olarak başkaları tarafından onaylanmak isterler. Başkalarına iyi davranma, yardım etmek onları mutlu eder. Benmerkezciliğin azalması ve somut işlemler dönemine girilmesiyle çocuk, olayları başkaları açısından görebilme özelliğini kazanır. Çevresinde bulunanların hissettiklerini de dikkate alır. 2.2. Aşama, Kanun ve Düzen Eğilimi Bu dönemde doğru davranış, sosyal düzene ve otoriteye uygun olarak kişinin görevini yerine getirmesidir. Artık akran gruplarının kurallarının yerini, toplumsal kurallar ve kanunlar almıştır. Kanunlara hiç sorgulanmaksızın uyulmalıdır. Uymayanlar ise kesinlikle hoş görülmezler. Yetişkinlerin çoğunun bu dönemde olduğu varsayılır. 3. Gelenek Sonrası Dönem Birey, izlemek istediği ahlak ilkelerini başkalarında ve otoriteden bağımsız olarak seçer. Ahlak gelişiminin son iki aşaması bu düzeyin kapsamındadır. 3.1. Aşama, Sosyal Sözleşme Eğilimi Genellikle temel hak ve özgürlükler göz önüne alınarak konmuş olan yasa ve kanunlara uymak çok önemlidir. Toplumsal kuralların ve değerlerinin göreceli olduğunu düşünerek bunları eleştirici bir şekilde incelerler. Kanunların demokratik olarak değiştirilebileceği ilkesine sahiptirler. Bu dönemde insan hakları, özgürlük gibi kavramlar bireyin değerler sisteminde önemli yer tutar. 3.2. Aşama, Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi Ahlaki gelişim açısından ulaşılabilecek son noktadır. Birey, ahlak ilkelerini kendisi seçip oluşturur ve bunlara uygun davranır. Burada bireyin benimsediği ahlak ilkeleri; insan hakları, bütün insanların eşitliği, adalet gibi soyut ve evrensel düzeyde ahlak ilkeleridir. Bu ilkeler, genellikle demokratik toplumlarda uygulanan kanun ve yasalarla uyumludur. Kohlberg modelinin önemli yönü, her bir dönemin iki unsurunun nasıl etkileştiğidir. Her bir dönemde ahlakî kararın nasıl alındığına ilişkin bir bakış açısı söz konusudur. Örneğin ilk evredeki çocuk benmerkezcidir ve bütün durumlara kendi açısından bakar. Geliştikçe çocuk, başkalarının bakış açısı nedeniyle ya da toplum için bir bütün olarak hangisinin en iyi olduğunu ikilemini yaşar. Bu alandaki ilerlemelerin bireyin bilişsel gelişimine ve biyolojik temele bağlı olduğu düşünülür. Ayrıca, çocuğun ahlâkî durumlarla ilgili deneyimlerinden oldukça etkilenen ahlaki unsur ile de desteklenir. Böylece Kohlberg kuramı ahlaki gelişimin, bilişsel yetenekler ile ahlaki konular ile ilgili yinelenen olayların birleşiminden ortaya çıkması konusunda Piaget’in kuramıyla benzerlik gösterir. Kohlberg’in ahlaki düşünce dönem modeli, çocuklar başkaları ile birlikte karar alma işlemlerine katıldıklarında ve fikir alışverişinde bulunduklarında gerçekleşen rol oynama olanaklarına önem vermektedir. Kohlberg’e göre ahlaki bir problemle karşılaşan bireyin getirdiği çözümler aşağıdaki gibidir. Konulan kurallara göre savunmak (haklı çıkarmak) örneğin: İlacı çalmamalısın. Çünkü hırsızlık yapmak iyi bir şey değildir. Kararın maddi sonuçlarına göre savunma yapmak Uyum sağlamak açısından savunma yapmak Adalet, eşitlik ve yaşamın değeri açısından haklı çıkarmak Kohlberg, son düzey olan gelenek sonrası düzeye ulaşma yaşının 14 olduğunu belirtmiştir. Ancak yapılan araştırmalar yetişkinlerin tümünün gelenek sonrası düzeye ulaşmasının mümkün olmadığını göstermektedir. Kohlberg ve Piaget’nin görüşleri birleşmekte ve olgunlaşmanın yanı sıra geçirilen çevresel yaşantıların da ahlak gelişimi üzerinde etkili olduğu ortaya çıkmaktadır. Kaynak: 2011 MEB basımı “Ahlak Gelişimi” kitapçığı. #Kohlberg #Psikolog #Teori #ÇocuklardaAhlak #AhlakiGelişim #Ahlak #PiagetveAhlak #KohlbergveAhlak #AhlakGelişimi #Kuram #PsikolojiKuramı #EylemveDüşünce #Eylem #Düşünce #AhlakiSorgulama #AhlakiDavranış #GelenekÖncesiDönem #CezaveİtaatEğilimi #SafÇıkarcıEğilim #GelenekselDönem #KişilerArasıUyum #KanunveDüzenEğilimi #GelenekSonrasıDönem #SosyalSözleşmeEğilimi #EvrenselAhlakİlkeleriEğilimi #EvrenselAhlak #EvrenselAhlakİlkeleri #6Aşama #Kohlbergve6Aşama #Kohlbergve6AhlakAşaması #KohlbergveAhlakAşamaları

  • Piaget’e Göre Ahlak Gelişimi

    Piaget, çocukların ahlak gelişimi konusunda çalışan ilk araştırmacıdır. J.Piaget; ahlak gelişiminin, bilişsel gelişime paralel olarak geliştiğini ve belli bir sıra izleyen dönemler içinde ortaya çıktığını söylemektedir. Yaşı ne olursa olsun her bireyin bilişsel gelişimin en son basamaklarına kadar ulaşabilmesi beklenmemelidir. Biyolojik olgunlaşma ile öğrenme yaşantıları birlikte, bilişsel gelişimde ulaşabilecek düzey üzerinde belirleyici olmaktadır. Aynı durum ahlak gelişimi için de söz konusudur. Piaget’e göre çocukların doğru ve yanlışa ilişkin yargıları ve kuralları yorumlama biçimleri yaşlara göre değişiklikler göstermektedir. Piaget, çocukların ahlak gelişimini incelerken çocukların 6 yaşına kadar oyun kuralları olmadığını, oyunları diğer çocuklardan öğrendikleri gibi oynadıklarını, ancak 2-6 yaş arasında çocuklar bazı kuralları fark etmeye başlayarak ne anlama geldiğini ya da ne amaçla konduklarını bilmeden bu kurallara uygun davranışları taklit ettiklerini belirtmiştir. 6 yaştan sonra çocuklar, kuralları izlemede ya da uymada tutarsızlık gösterse bile kuralların ne anlama geldiğini kavramaya başlamışlar. Bu yaşlarda çocuklar, kuralların değiştirilemez olduğuna inanmakta ve hiç sorgulamadan bu kurallara uygun davranmaktadırlar. Piaget’e göre 10 yaşlarına kadar çocuklar oyunlar dışında kurallara uyarlar. Fakat kuralları koyan kişiler olmadığı zamanlarda bu kurallara uymayabilirler. Örneğin çikolata yemesi yasaklanan bir çocuk, annesi ya da babası yokken çikolata yiyebilir. Piaget, 0-6 yaş döneminde çocuklarda kural kavramı olmadığından “Bu dönemde ahlak söz konusu değildir“ demektedir. Bu nedenle ahlak gelişimi, bilişsel gelişim aşamalarından olan işlem öncesinden, somut işlemler dönemine geçtiği 6 yaşına kadar başlamaz. Piaget, çocukların oyunlarındaki kurallara uyma davranışını aşağıdaki şekilde incelemiştir: Devinim dönemi (0-2 yaş grubu) Duygusal Ben-merkezcil dönem (2-7 yaş) Başlangıç halinde işbirliği dönemi(7-11 yaş) Gerçek işbirliği dönemi(11 yaşın üzeri) Duygusal Devinim Dönemi Bu dönem, motor ve bilişsel özellikleri kapsar. Piaget yaşamın ilk iki yılını incelemiş; zekânın bu dönemde kökenlerinin ortaya çıktığını, doğumda sadece refleks hareketleri başaran bebeğin, ikinci yılın başında konuşmaya başladığını, sembolik düşünceler gibi zihinsel işlevler geliştirdiğini belirtmiştir. Çocuk, belli aşamalara ulaşabilmek için yeni davranışlar ve araçlar geliştirebilmektedir. Bu dönem, çocuğun uyarıcıları etkin bir şekilde özümlenmesi, düzenlenmesi ve uyum sağlaması yolu ile çocuğun zihinsel gelişim sürecinde değişiklikleri sağlar. Sosyal yaşantıların, çocuğun bu aşamaları geçirmesinde büyük etkisi vardır. Çocuklar ilk yaşlarda anne-babaların emir verdiklerini, davranış kurallarını öğretmede ısrarcı olduklarını öğrenirler ve kurallara uydukları zaman mutlu olacaklarını anlarlar. Ancak bu kurallar, çocukların kendi bakış açılarından söz etmelerini ve ahlaki konularda farklı düşünceleri benimsemelerine engel olur. Kısaca çocuklar kuralların farkındadır, ancak ne amaçla ya da kuralları neden izlemek gerektiğini anlamazlar. Benmerkezcil Dönem Çocuk, artık bu dönemde sistemleşmiş kuralları anlamaya başlar. Yine de daha çok kendi koyduğu kurallara uyar. Kazanmak için uğraşmaz. Ona göre kurallar, yetişkinler ve Tanrı tarafından konulmuştur. Kurallar kutsal olarak kabul edilir. Küçük değişiklikler, kuralları çiğneme olarak algılanır. Piaget, bu dönemi “bağımlılık evresi” diye adlandırmaktadır. Piaget’ye göre çocuklar, 2-7 yaş arası çocuklar, kendinden büyük çocukları gözler; ne anlama geldiğinin farkına varmadan kurallara uygun davranışları da taklit eder. Bu konuda tam bir bilgisi olmasa da kuralları çiğnemez. Ancak oyunu, sosyal bir etkinlik olarak algılamaz. Bu aşamada çocuklar birbirleriyle ortak gibi görünse de her biri kendi oyununu oynar.Eğer çocuğun oyun arkadaşı bir yetişkinse oyunun sonunda çocuk oyunun nasıl olduğundan ya da kazanmanın ne demek olduğundan habersiz: “Kim kazandı?”diye sorabilir. Sonuç olarak bu dönemde engelleyici ahlak kurallarının anlamı kavranmadan yüzeysel olarak algılandıkları, ahlakî gerçeklik özellikleri ile belirlenen evredir. Başlangıç Hâlinde İş Birliği Dönemi Çocuklar, bu dönemde oyunun sadece hareket zevklerinden, üzerinde anlaşılmış konulara göre yarışma zevkine geçerler. Kurallar, karşılıklı ilişkiler içinde sürekli rekabet ortamı oluştururlar. Bu dönemde benmerkezli aşamanın aksine kurallar, sosyal bir aktivite olarak oyunu düzenlemede önem kazanır. Bu aşamadaki çocuklar uzlaşılan konularda oynamayı sevdikleri için her bir oyuncuyu dikkatlice izlerler. Çünkü kazanma sadece verilen kuralların çerçevesinde önem taşır. Bu dönemde de çocuklar, kuralları tam anlayamazlar. Çocuklar arasında kurallarla ilgili uyuşmazlık olabilir. Ancak akranları ile bir arada olma isteği o kadar ki bu farklılıklar ortadan kalkar. Oyun artık çocuk için sosyal bir etkinlik olarak algılanmaya başlar. Piaget’e göre çocukların bir konuyla ilgisi farklı bakış açılarının olduğunu ve kuralların anlaşma, uzlaşma ve başkalarının görüşlerine saygı gösterme sonucu ortaya çıktığını öğrenmeleri, yaşıtları ile etkileşim sonucunda oluşmaktadır. Ahlak gelişiminde dışa bağlılık, çocukların 10 yaşına kadar olduğu dönemi kapsadığı kabul edilmektedir. Çocuklar bu dönemde ahlaki yargıları açısından çevresine bağlıdırlar. Yetişkinler tarafından konulan kuralları düşünmeden kayıtsız şartsız kabul ederler. Gerçek İş Birliği Dönemi Bu dönemde çocuğun zihinsel gücü, bir başkasının görüş açısını anlayabilecek ve benmerkezcil düşünceden sıyrılabilecek güce erişmiştir. Çocuk, bu doğrultuda bağımlı ahlâktan kurtularak işbirliği ahlâkı ile kurallara ilişkin bağımsızlığa ulaşır. 11 yaşından sonraki dönemde çocukların yaptıkları değerlendirmeler “görecelik” kazanmaya başlar. İçinde bulunulan koşulları dikkate alarak değerlendirmeler yapan çocukların, ahlâkî yargıları ve kuralları uygulayışları esneklik gösterebilir. Çocuklar, bu dönemde başkalarının değerlendirmelerinden çok kendi yaptıkları değerlendirmeye uygun davranmaya başlarlar. Konulan konuları otoritelerce de ele alınmış kanunlar olarak değil, karşılıklı hoşgörü ürünü olarak kabul eder. İş birliği arzusu ise 11-12 yaşlarında vardır. Piaget’in kurallara saygının nasıl geliştiğine ilişkin bulgularına bakıldığında 7-8 yaşına kadar çocukların kurallara sıkıcı bir saygı duydukları görülür. Çocuklara göre kuralların gizemli bir kaynağı vardır. Onları dokunulmaz ve kutsal olarak algılarlar. Çünkü kuralları formüle edici herhangi bir yeterli yaşantıları olmamıştır. Yetişkine karşı duyulan tek yanlı saygının yerini, karşılıklı saygı aldığında “bağımsızlık ahlakı” artık oluşmuştur. 11-12 yaşındaki çocuk ahlak kurallarının içeriğini anlamaya başlar. Kural, kendi vicdanının verdiği karardır artık. Kurala cezadan kaçınmak için değil, kendisine güvenilmesini istediği için uyar. Piaget, çocuğun adalet ve ahlak konusundaki düşüncelerinin hem çevre hem de olgunlaşmanın etkisiyle değiştiğini; ancak ahlak kurallarını kavramlaştırabilmesi için kavram gelişiminin de ilerlemesi gerektiğini ileri sürmüştür. Araştırmalar ahlaki gelişim düzeyi ile bilişsel gelişim düzeyi arasındaki paralelliği destekler görünümdedir. Bireyin takvim yaşının ilerlemesi, zihinsel gelişim basamaklarında ilerlemesi için yeterli değildir. Aynı durum ahlak gelişimi için de geçerlidir. Bireyin içinde bulunduğu koşullar, öğrenme yaşantıları, deneyim vb. gelişimin her düzeyinde önemlidir. Piaget, çocuğun ahlak gelişimi ile birlikte adalet, ceza konusundaki görüşlerinde de değişiklikler olacağını belirtmiştir. Başlangıçta çocuk, bir kötülük yapıldıysa kötülüğün cezasını çekmesi gerektiğine inanır.(kefaret adaleti)Bir de sana yapılan kötü bir durumda sen de karşılık vermelisin (misilleme adaleti) diye düşünür. Biri oyuncağını kırdıysa sen de onunkini kırarsın ya da bir başkası senin yerine bunu yapmalı diye düşünür. Daha sonraki aşamada ise yerine koyma (tazmin etme adaleti) oluşmaya başlar (oyuncağı kırdıysan ödemeli ya da kendi oyuncağını vermelisin ya da kırdığını onarmalısın). Kaynak: 2011 MEB basımı “Ahlak Gelişimi” kitapçığı. #Piaget #Ahlak #AhlakGelişimi #AhlakiGelişim #Çocuk #ÇocuklardaAhlak #GelişimselPsikoloji #Psikoloji #Terapist #İzmir #PsikolojikDanışman #Psikolog #İzmirPsikolog #Vicdan #Sorumluluk #PiagetveAhlak #JPiaget #BilişselGelişim #DuygusalDevinimDönemi #MotorveBilişselBeceriler #SosyalYaşam #SosyalBeceri #BenmerkezcilDönem #BenmerkezciDönem #Benmerkezci #BağımlılıkEvresi #27YaşArası #BaşlangıçHalindeİşBirliğiDönemi #İşBirliği #Teori

  • 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

    Kadına şiddet ülkemizde önemli bir sorundur. Kadına şiddet ve kadın cinayetleri kanayan yaralarımızdan biridir. Tecavüz ve şiddet kültürüne dur denmelidir. Kadına şiddeti bitirmek amacıyla yapılan çalışmalardan biri de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günüdür. Tacizci ve tecavüzcülerin salındığı günümüzde, caydırıcı cezaların uygulanması suçların önüne geçmek için önem teşkil etmektedir. Birleşmiş Milletlerin bugün için hazırladığı görsel. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un sözü: "Sessizliği kırın. Kadın ve kızlara karşı şiddet uygulandığına şahit olduğunuzda arkanıza yaslanmayın, harekete geçin.". Görselde kullanılan turuncu renk de önemlidir. Bugünü temsil etmesi için turuncu rengi seçilmiştir. Her yeri turuncuya boyayın ve farkındalığı arttırın diye kampanyalar da yapılmaktadır. Kendinize İyi Bakın. Şiddete Seyirci Kalmayın. #Kadın #KadınaŞiddet #Taciz #Tecavüz #25Kasım #KadınaYönelikŞiddet #MücadeleGünü #UN #UnitedNations #BirleşmişMilletler #SessizliğiBozun #UNSecretaryGeneral #BanKimoon #BM #HareketeGeç #Turuncu #Orange #Caydırıcı

  • 24 Kasım Öğretmenler Günü

    Öğretmenler Günü her ülkede farklı tarihlerde kutlanmakta. Eğitim sisteminin gün geçtikçe daha tartışılır hale geldiği ülkemizde bugünün önemi de artmaktadır. Bugünü sadece öğretmenler günü olarak görmemek, aynı zamanda eğitim sistemimiz hakkında düşündüğümüz ve tartıştığımız bir gün olarak görmek önemlidir. Bugüne özel tasarlanan Google Doodle'ı. Eğitim sistemimizin diğer ülkelerle, OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığı PISA sonuçlarını duymuşsunuzdur. Ülkemiz PISA sonuçlarında, farklı alanlarda, listenin sonlarında yer aldı. Çocuklarımız, gençlerimiz sınavda kendi dillerinde yanıtladıkları okuma-anlama sorularında dahi OECD ülkeleri arasında sonlarda yer aldı. Bu durumu başka bir yazımda detaylı ele almak istiyorum ve öğretmenler günü konusundan sapmamayı tercih ediyorum. Bu gördüğümüz sonuçlarda eğitim sistemi ve politikalarının etkisi çok büyüktür. Öğretmenler günü vesilesiyle eğitim sisteminin bu parçasına odaklanmak yerinde olacaktır. Öğretmenlerimiz maalesef kötü koşullarda çalışıyor ve mesleklerinin prestiji düşmüş durumda. "En kötü öğretmen olursun.", "Öğretmen ne güzel boş günü de var, yatıyor." gibi sözleri illa ki duymuşsunuzdur. bu sözler, insanların gözünde mesleğin yerinin nerede olduğunu bizlere gösteriyor. Bu mesleki prestij ile bağlantılı olarak öğretmenlerin maaşı da diğer ülkelerle karşılaştırıldığında (aslında karşılaştırmadan da düşük olduğunu görebiliriz) çok düşük olduğunu görüyoruz. Bu da öğretmenlerin kendi hayat mücadelelerini etkiliyor ve dolaylı olarak mesleki performanslarını da etkiliyor. Bir öğretmen geçim derdindeyken ve/veya ek iş yaparken çocuk ve gençlere ne kadar yardım sunabilir, düşünün. Bunlarla beraber Öğretmenler Günümüz kutlu olsun. Kendinize İyi Bakın. #OECD #PISA #Pisa #ÖğretmenlerGünü #Eğitim #EğitimSistemi #Sorunlar #Problemler #PISASonuçları #PisaSonuçları #Öğretmenlik #Meslek #Prestij #ÖğretmenliğeVerilenDeğer #ÖğretmenlereVerilenDeğer

  • 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü

    Halen tüm Dünyada kendi ve/veya ailelerinin hayatta kalmalarını sağlamak için oldukça çok sayıda çocuk çalışmak zorunda kalıyor. Çoğunlukla okula gidemiyorlar ve eğitimlerine daha sonra devam etmek için çok düşük şansları oluyor. Çocuk Hakları Bildirgesinde de belirtildiği gibi her çocuğun eğitim hakkı vardır ve çocukların çalışmak zorunda kalıp eğitim haklarının ellerinden alınması kabul edilemez bir durumdur. Humanium tarafından oluşturulan bu Dünya haritasında çocuk haklarının durumu gösterilmiştir. Siyah yerler ciddi sorunların olduğu, kırmızı yerler zorlu koşulların olduğu, turuncu yerler farkedilir problemlerin olduğu, sarı yerler tatmin edici durumda olan, yeşil yerler iyi durumda olan yerleri belirtmektedir. https://www.thesun.co.uk/video/fabulous/david-beckham-quizzes-starstruck-kids-for-world-childrens-day/ UNICEF İyi Niyet Elçisi David Beckham çocuklarla Dünya görüşleri hakkında konuştu. Yukarıdaki linkten izleyebilirsiniz. Fransız grup "Kids United" bugün için klip yayınladı. #DünyaÇocukHaklarıGünü #20Kasım #20Kasım2017 #ÇocukHakları #DavidBeckham #UN #UnitedNations #BirleşmişMilletler #KidsUnited #FransızGrup #ÇalışmakZorundaOlmak #EğitimHakkı

  • Cinsel Tacizde Kullanılan Manipülasyonlar

    Yakın zamanda #MeToo etiketiyle cinsel saldırıya ve tacize uğrayan kişiler kendi hikayelerini paylaşmaya başladı. Bu akım, Hollywood’da yaşanan Harvey Weinstein tacizinin ardından başladı. Özellikle kadınlar birbirlerini cesaretlendirmek ve beraberliği arttırmak adına kendi hikayelerini sosyal medyada paylaştılar. Cinsel taciz ve saldırı maalesef görüldüğünden çok daha fazla yaşanmakta. Çoğu vaka resmi makamlara ulaşmadan örtbas ediliyor veya mağdur olan kişi çeşitli korkular ve kaygılar nedeniyle olayı saklamayı tercih ediyor. Cinsel saldırı ve taciz dünya genelinde haddinden fazla örtbas edilmekte ve tolere edilmektedir. Mağdurlar bu durumlarda kendilerini suçlamamalı ve güvenebileceği bir kişiye, bir kuruma durumu bildirmelidir. Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ve benzeri kurumlar mağdurlara gerekli yardımı sağlamaya çalışmaktadırlar. Saldırganlar, insanları nasıl manipüle etmeye çalışırlar? Mağduru izole eder ve fiziksel olarak korkutmaya çalışırlar Polis raporlarına göre saldırganlar hedeflerini yalnız yakalamaya ve fiziksel olarak korkutmaya çalışırlar. Fiziksel olarak domine etmeye çalışırlar. Taciz davranışını normalleştirirler Saldırganlar kendi anormal ve uygunsuz davranışlarını sanki günlük ve sıradanmış gibi göstermeye çalışırlar. Örneğin Weinstein’ın saldırdığı modele “Ben buna alışkınım” dediği belirtilmiştir. Buna benzer normalleştirme davranışlarının sonucunda mağdurlar kendilerine “Acaba ben mi abartıyorum?”, “Ben mi yanlış düşünüyorum?” gibi sorular yöneltebilmektedir. Saldırganın amacı da budur. Kişiye kendisini anormal hissettirmeye çalışırlar ve kendilerinin yaptıklarının normal olduğunu kabul ettirmeye çalışırlar. Mağdura kendini suçlu hissettirmeye çalışırlar İyiliklerini hatırlatarak, kendilerine borçlu olduğunu vurgulayarak reddedilmemek adına suçluluk uyandırabilirler. Hayır’ı kabul etmezler, ısrar ederler Tacizciler sıklıkla aynı davranışları tekrarlayabilirler. Burada amaç kişinin savunmasını zayıflatmak ve kişiyi yıpratmak, kendini savunamaz kılmaktır. Mağdur teklifleri ne kadar reddederse reddetsin, tacizci bunları her seferinde göz ardı eder. Tacizcinin beklentisi mağdurun kibar, nazik olmak ve olay yaratmamak adına sert tepki vermeyeceği yönündedir. Üstü kapalı tehditlerde ve imalarda bulunurlar Saldırgan özellikle statüsünü kullanarak üstü kapalı tehditlerde bulunabilir. İşten çıkarma, kariyerine zarar verme, rezil etme, “adını” çıkarmak gibi üstü kapalı ve belli belirsiz tehditlerle korkutmaya çalışırlar. Uyumsuz davranmaları halinde olumsuz sonuçlarla karşılaşacaklarına dair imalarda bulunurlar. Sınırı yavaş yavaş aşarlar Başka bir manipülasyon tekniği ise küçük isteklerde bulunarak sınırları aşmaktır. Araştırmalara göre insanlar küçük istekleri onayladıkça daha büyük istekleri onaylamaya daha yatkın olurlar. Yine Weinstein’ın vakasında gördüğümüz üzere yapımcı, başlarda, modellerden kendi odasına biraz gelmelerini istemektedir. Ardından yönetmen omuz ovdurma bahanesiyle fiziksel tacizde bulunmuştur. Çoğu durumda olduğu gibi cinsel tacizde de farkındalık kişinin kendisini koruyabilmesi için önemli bir parçadır. Saldırganların yaptığı manipülasyonların farkında olmak da kendinizi korumak adına bir adım atmanıza yardımcı olabilir. Bu numaraları erken fark ederseniz kendinizi korumak adına strateji geliştirmeye vaktiniz olabilir. Ancak en önemlisi güç sahibi insanların taciz vakalarına şahit olmaları durumunda seslerini çıkarmalarıdır. Mağdurlar çeşitli tuzaklara düşmüş ve sessiz kalmak zorunda olabilirler ancak buna şahit olanların sorumluluklarını yerine getirip ses çıkarmaları gerekmektedir. Kadına Şiddet konusunda arayabileceğiniz numaralar için: Kadına Şiddet Dayanışma Numaraları Kendinize İyi Bakın. #Taciz #CinselTaciz #Saldırı #CinselSaldırı #MeToo #MeToo #Manipülasyon #HarveyWeinstein #Saldırgan #Normalleştirme #Suçlu #Hissetme #Hayır #2017

  • Zombi Hapı, Flakka Nedir?

    Zombi hapı olarak da bilinen flakka (alpha-pyrrolidinopentiophenone, alpha-PDP) sentetik bir uyuşturucudur. Dünya genelinde çoğunlukla Çin’de üretilen bu uyuşturucu yakın zamanda ülkemize giriş yaparken yakalanan kargo ile gündeme geldi. Bu uyuşturucu genelde beyaz veya pembe kristaller halinde satılıyor ve garip bir koku yaydığı söyleniyor. Flakka psikostimülan (uyarıcı nitelikteki ilaçlara verilen ad) etkilere sahip bir uyuşturucudur. Alarmda olma halini, dikkati ve enerjiyi arttırmaktadır. Kokain ve ecstasy de bu uyuşturucu gibi uyarıcı niteliklere sahip diğer uyuşturuculara örnek verilebilir. Flakka İnsanları Yamyam Yapar Mı? Bazı flakka vakalarında kullanan kişilerin başka birisine saldırıp onları ısırması, bu uyuşturucunun insanları yamyama çevirdiği iddialarını gündeme getirmiştir. Doktorların yaptığı açıklamaya göre bu olaylar duruma özgü yaşanmıştır ve uyuşturucunun böyle bir eğilim oluşturduğuna dair kesin bir bulguya rastlanmamıştır. Şiddete eğilim oluşturduğu ise bir gerçektir. Bu flakkanın delirium etkileri yüzünden olur. Delirium hali sonucunda kullananlar aşırı uyarılmışlık, paranoya ve halüsinasyon deneyimler ve görürler. Flakka kullanımı sonucunda garip davranışlar, hareketlilik ve delüzyonlar da gözlemlenir. Ayrıca bazı vakalarda ise delirium hali nöbet ile sonuçlanabilmektedir. #Flakka #ZombiHapı #Zombi #Uyuşturucu #Psikostimülan #Psychostimulant #Delirium #Halüsinasyon #AşırıUyarılmış #Uyarılmış #Yamyam #Saldırgan #Nöbet #Paranoya #GaripDavranışlar #FlakkaNedir #ZombiHapıNedir

  • Gerçekçi Olmayan, 5 Ruh Sağlığı Miti

    Dünya ruh sağlığı gününü (10 Ekim) geride bırakırken yanlış inanışları değiştirmek, ön yargıları kırmak, farkındalığı arttırmak gibi amaçları olan bugüne bir yazı daha atfetmek istedim. Ruh sağlığına dair kulaktan dolma bilgilerle ortaya sürülmüş 5 mite birlikte bakalım. Ruh sağlığına dair rahatsızlıklar kişinin zayıflığı veya başarısızlığı ile alakalıdır. Buna önce net bir “tabii ki de hayır” demek gerekli diye düşünüyorum. Ruh sağlığı birçok etmenin etkisi altındadır. Bazı kişiler genetik olarak kaygı bozukluklarına ve depresyona daha yatkın olabilir. Çocukluk döneminden gelen bir alışkanlıktan ötürü daha stresli biri olabilir. Yaşadığı bir travma onun hayata farklı bir açıdan bakmasına vesile olmuş olabilir. Bugün gelişmiş teknoloji sayesinde, fMRI ile biliyoruz ki travma geçirmiş kişilerin beyinleri fiziksel olarak bile bir değişim geçiriyor. Özellikle erken yaşlarda yaşanan bir travma beyin gelişimine ket bile vurabiliyor. Bu gibi birçok etmen söz konusuyken ruh sağlığını kişinin güçlü veya zayıf olmasına indirgemek gerçekçi değildir. Ruh sağlığı sorunları yaşayan biri dengesiz ve beklenmediktir. Bu yargı da mavi gözlüler şanslıdır ve matematikte iyidir gibi bir varsayım aslında. Kişinin nasıl bir duruma sahip olduğunu bilmeden böyle bir varsayımda bulunmak gerçekçi değildir. Hatta 2003 tarihli bir araştırmaya göre ruh sağlığı sorunları yaşayan kişilerin şiddete maruz kalma riskinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ruh sağlığı sorunu yaşayan insanlar delidir. Ruh sağlığı sorunları diyabet, kalp rahatsızlığı, grip, nezle veya böbrek yetmezliği gibi bir durumdan ibarettir. Birisini diyabetli veya grip diye aşağılamaya çalışmak veya bunu aşağılayıcı bir durummuş gibi kullanmak nasıl saçmaysa aynı şey ruh sağlığı için de geçerlidir. Ruh sağlığı sorunları her 5 kişiden 1’inde görülmektedir. Bu kadar yaygın olan bu durumlar için yardım arayanların sayısı ise sosyal stigmalar (küçümseyici inanışlar) yüzünden gayet düşük seviyelerdedir. Bu stigmalara katkıda bulunmayın, bulunanları da bilgilendirin. Birisi çalışkan, enerjik ve iş bitirici ise ruh sağlığı sorunu olamaz. Buna benzer bir şey duyduğumda aklıma internette gördüğüm bir tweet geliyor. Tweet’te “Gülersek depresyonumuz bozulur mu hocam?” diyordu. Bozulmuyor. Depresyonu ele alacak olursak depresyondaki biri tüm gün enerjisi düşük olabilir, başka biri sadece yalnız kaldığında enerjisi düşük ancak iş yerinde gayet enerjik olabilir. Bu gibi durumlar kişiye özgü değişiklikler ve varyasyonlar gösterir. Kar tanesi gibi her birimiz kendimize has olduğumuz için her birimiz farklı yaşantılara sahip olabiliyoruz. Veya kaygılı birini ele alalım. Sosyal kaygı yaşayan biri sosyal ortamlarda sürekli zorlanıyor ancak bunu saklamayı becerebiliyor olabilir. Bu onun acı çekmediğini veya zorlanmadığını göstermez bizlere. Sadece farklı taraflarını gizleyebildiğini gösterir. Ruh sağlığı sorunu olan biri istese düzelebilir. Düzelmek zaten sevmediğim bir söz. Bizler bozuk saat değiliz ki düzelelim. İsteme kısmına gelelim. Bu da gene fiziksel bir sağlık sorununa benzetilebilir. Nasıl isteyerek böbreğimizin daha iyi çalışmasını sağlayamıyor, grip veya nezlemizi geçiremiyorsak aynı şey ruh sağlığı için de geçerlidir. Uzman yardımı sorunumuzun üstesinden gelmek için bize destek olacak ve süreci hızlandıracaktır. Araştırmalarla kanıtlanmış tedavi yolları ve terapi yaklaşımları bulunmaktadır. Bunlardan herkes faydalanabilir, yarar sağlayabilir. Kişi özellikle kendi kaynaklarını, öz-kaynaklarını tükettiyse profesyonel bir yardım yerinde olacaktır. Kendinize İyi Bakın. #Mit #RuhSağlığı #İşYerindeRuhSağlığı #DünyaRuhSağlığıGünü #10October #10Ekim2017 #October10th #10Ekim #İnanç #Yanlış #Gerçekler #Kaygı #Depresyon #Antidepresan #PsikolojikDanışman #Terapist #KognitifTerapi #DavranışçıTerapiler #BilişselDavranışçıTerapi #DiyalektikDavranışTerapisi #BilişselVaroluşTerapisi #Terapi #Psikoterapi #KabulveKararlılıkTerapisi #ACT #CBT #DBT #OKB #Uzman #Psikoloji #Psikolog #PsikolojikBozukluklar #Yardım

  • Hayat Çok Sıkıştığında Kendimize Bakmayı İhmal Etmemek Mümkün Mü?

    Hepimiz kendimize vakit ayırmak istiyoruz. Biraz çay içip kafamızı dinlemek belki. Belki kahve eşliğinde kitap okumak. Belki de sevdiğiniz bir dizinin bölümlerini art arda izlemek. Bu tarz kafa dinleme hedefli planlarımıza dış etkenlerin müdahale etmesine izin verebiliyoruz. Vermediğimiz bir durumda da kendimizi bunun için suçlayabiliyoruz. Neden yapmadım, neden yardım etmedim gibi gibi. Peki bu anlarda neler yapabiliriz? Kendimize kafa izni mi versek yoksa arkadaşımızın, eşimizin, çocuğumuzun, ebeveynlerimizin işine mi el atsak kendimize vakit ayırmak yerine? İkiden fazla seçeneğiniz olabilir mi? Sizden beklenen yardım veya ilgi, alaka belki de kendinize vakit ayırmanıza engel olmayabilir. Orta yol bulmaya çalışabilirsiniz. Çocuğunuzla beraber eğlenceli bir aktivite üretmeye çalışın. Evi toparlarken, temizlerken en iyisini hedeflemeyin, birazını da başka bir zamana erteleyin. Planlarınızı bozan olaylarla savaşa girip öncesinde ve sonrasında kendinize acı çektirmeyin, ona da vakit ayırın kendinize de ayırın. Telefonunuzu rahatsız etme moduna alın. Telefonunuz sadece belirli kişiler aradığında veya birden fazla kez arandığınızda çalsın. Bazen kendinize ayırdığınız zaman başkalarından gelen bir taleple de bozulmayabiliyor. Whatsapp grubunuza gelen mesajla dikkatiniz dağılmasın, sosyal medya uyarısıyla göz açıp kapayana kadar tüm vaktinizi öldürmeyin. Kendinize ayırdığınız vakti dolu dolu geçirin. Dolu dolu geçirdiğiniz kafa dinleme zamanları sayesinde daha az dinlenmeye ihtiyaç duyabilirsiniz. Bazen çok yük alırsınız, sevdiğinize taşıtmazsınız. Eğer sizden biri yardım veya öneri istediğinde onun tüm yükünü alıyorsanız bu da kendinize bakmanıza engel olabilir. Zaten bunu sıklıkla yapıyorsanız bu tipteki ilişkilerinize çeki düzen vermek isteyebilirsiniz. Başkasının sorumluluğunu, sıkıntısını veya yükünü tamamen üstlenmeye çalıştığınızda onun da gelişmesine engel olursunuz. Misal düşünün, X kişisi yerine siz sürekli ağırlık kaldırırsanız, X kişisinin kasları zayıflar, sizin kaslarınız güçlenir. Problem çözme için de bu geçerlidir. Siz başkasının problemlerini onlar yerine çözerken sizin beceriniz gelişir, onların değil. Eğer kendinize vakit ayıramadıysanız uzun süredir, kendinize planlı bir boş vakit yaratmaya çalışın. Doktor randevusu gibi bir yer açın programınıza. Sonuçta benzer bir durumda doktor randevunuza gideceğiniz kesin, ruh sağlığınız için de vakit yaratın. Vakit ayıramadığınız durumlarda da bu sefer derin bir nefes alıp kabul etmeyi deneyin. Zaten kendinizi dinlendirmek yerine efor sarf edecekken bir de kendinize, hayata, olanlara kızarak kendinizi yormayın. Oyuncu, çocuksu tarafınızı hatırlatın kendinize. Bu sefer de böyle oldu deyip geçin. Değiştirebileceğiniz şeyleri değiştirin, değiştiremeyeceklerinizi de kabul edin ki sırtınıza yük olmasınlar. Kendinize İyi Bakın. #Depresyon #ÖzBakım #ÖzBakım #SelfCare #Dinlenmek #Psikoloji #Kaygı #Terapist #KognitifTerapi #DavranışçıTerapiler #BilişselDavranışçıTerapi #DiyalektikDavranışTerapisi #BilişselVaroluşTerapisi #Terapi #Psikoterapi #KabulveKararlılıkTerapisi #KafaDinleme #İhmal #KendiniKoruma #Koruma #2017 #Yaşantılar #BilinçliFarkındalık #Mindfulness

bottom of page